Cuma, sahur ve cenâze için salâ vermek caiz midir?
Cuma salâsı âdeti Mısır’da başlamıştır. Hicrî 700 senesinde Mısır Sultanı Melik Nâsır bin Mensûr, Cuma ezânından önce minârelerde salât ve selâm okutmuştur. Sabah salâsı çok eski bir âdettir. İsrâîl Peygamberleri, sabah ezânından önce tesbih okurlardı. Eshâb-ı kirâmdan Mesleme bin Muhalled, Mısır’da vâlî iken, Hicrî 58 senesinde, Halife Muaviye’nin emri ile ilk minâreyi yaptırıp, müezzin Şerhabîl bin Âmir’e sabah ezânından önce salât verdirdi. (Mir’at-ı Haremeyn). Ezândan sonra salât ve selâm getirmek, ilk olarak Hicrî 781 veya 791 senesinde Mısır’da Sultân Nâsır Salâhüddîn’in emri ile başladı. Sonra Cuma günü de okundu. On sene sonra akşam namazının ardından getirildi. Sonra Cuma ve pazartesi geceleri akşam namazı akabinde okundu. Şam'ta buna tezkir derler ki, cuma günü öğle ezanından önce okunan salâ gibidir. Bu bid’at-ı hasenedir. (İbni Âbidin). Hanefîlerin yaşadığı memleketlerde Cuma gecesi yatsıdan evvel; Şâfiî memleketlerinde ise ezanın hemen ardından getirilir.
Cenâze salâsı hakkında ise ihtilâf olundu: Bazı âlimler “Cenâze olduğunu bildirmek için minârelerde salât okunması muteber kitaplarda yazılı değildir. Şu halde bid’atdir. Okutmamalıdır” demiştir. Buna mukabil İmam Şa’ranî Uhûdü’l-Kübrâ kitabında Abdullah bin Mes’ud’dan naklen ölü için salâ vermenin mahzurlu olmadığını söylüyor. Mısır Başmüftüsü Bahîtül-Mutiî, Ahsenü’l-Kelâm kitabında, salânın cevazına delil gösteriyor. Ölünün ardından salâ verilmesi, cenâze için cemaatin toplanmasını temin maksadına matuftur. Nitekim Hindiyye’de der ki: Ölen kimsenin, akrabalarına ve komşularına ölümünü haber vermek müstehabdır. Böylece, onlar o kimsenin, cenaze namazını kılarak ve ona dua ederek, hakkını eda etmiş olurlar. Cevheretü'n -Neyyire'de de böyledir. Bazı âlimler, bir şahsın ölümünü ilan için, sokakta bağırmayı kerîh görmüşler; bazıları ise, bunda bir beis görmemişlerdir. Serahsî'nin Muhît'inde de böyledir. İbni Abidin Cenaze bahsinde "Öldüğü, komşularına ve yakınlarına bildirilir. Ölen kimse âlim veya zâhid yahut kendisiyle teberrük olunan bir zat ise bazı müteahhirîn âlimleri, cenazesi için sokaklarda ilân yapılmasını iyi görmüşlerdir. Lâkin bu iş onu büyüterek yapılmamalıdır" der. Seyyid Abdülhakîm Efendi, Sefer-i Âhiret Risâlesi’nde, “Vefâtın i’lâm ve işâasına be’s yokdur (Ölümün bildirilmesi ve yayılmasında mahzur yoktur] demektedir.


2 Ağustos 2012 Perşembe