Üveysî ne demektir?
Tasavvuf kitaplarında diyor ki: Allah’ın rızasına ve sevgisine kavuşmak için, ihlas, kalb-i selim sahibi olmak lazımdır. Kalb de, ancak Resulullaha inanmak, Onu sevmek ve Ona tâbi olmakla temizlenir. Bunun için, birinci yol, hayatta olan mürşid bir veliyi tanıyıp, sözlerinden, kitaplarından doğru itikadı, şeriati ve tasavvufun edeplerini öğrenip bunlara uymak şartı ile, ona rabıta yapmak, yani kalbini onun kalbine bağlamaktır. Bir veli, kendi üstadlarından almış olduğu yazılı vesikadan ve bütün sözlerinin, hareketlerinin şeriate uygun olmasından anlaşılır. Böyle bir mürşid görülemediği zaman, herhangi bir mürşide rabıta yapan onun üveysîsi olur. Mektubat-ı Rabbanî’de diyor ki (I/286; II/89), “Bir Arifin sohbetine kavuşamayana, büyüklerin ruhlarından feyiz almak nasib olur. Allah onun ilerlemesi için, bunların ruhlarını vasıta yapar.” Arifler, veliler, Allahü tealanın vad ettiği müjdeye kavuştukları için, öldükten sonra da, taliblere feyiz verirler.

Nitekim hadis-i kudsîde “Bir veli kuluma düşmanlık eden, bana harb ilan etmiş olur. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında, en sevdiğim, ona farz ettiğim şeydir. Nafile ibadet [de] yaparak, bana yaklaşan kulumu çok severim. Çok sevdiğim kulumun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. İstediğini elbette veririm. Bana sığındığı zaman, elbette korurum” buyuruldu. Bu hadis-i kudsî, Nevevî’nin Hadis-i Erbain kitabında izah edilmektedir.

Farzlarla hâsıl olan kurb, yani Allah’a yaklaşmak, nafilelerle hâsıl olandan, elbette daha çoktur. Fakat, ihlas ile yapılan farzlar kurb hâsıl eder. İhlas, ibadetleri, Allahü teala emr ettiği için yapmaktır. Ehl-i sünnet olan her müminde biraz ihlas vardır. Takva ile ve ibadet yapmakla, kendisine feyiz denilen kalb nurları gelir. Bir velinin kalbinden saçılan bu feyizlerden alırsa, ihlası çabuk ve çok artar. Takva, haramlardan nefret etmek, haram işlemeği hatıra bile getirmemektir. Allah’a yaklaşmak, Onun rızasına, sevmesine kavuşmak demektir. Allah’ın, müminlerin kalplerine gönderdiği nurlar, feyizler, ibadetleri ve takvası çok olanlara, gelmektedir. Yani, bunların feyiz almak istidadları, kabiliyyetleri artar. Feyizler, Resulullah’ın kalbinden yayılmaktadır. Gelen feyizleri almak için, Resulullah’ı sevmek lazımdır. Sevmek de, onun ilmini, güzel ahlakını, mucizelerini, kemalatını öğrenmekle hâsıl olur. Resulullah da, onu görüp severse, feyiz alması çoğalır. Bunun için, sohbetinde bulunup, güzel yüzünü görenler, tatlı sözlerini işitenler, daha çok feyiz aldılar. Eshab-ı kiram, bunun için, çok feyiz alıp, kalpleri dünya sevgisinden temizlenerek, ihlas sahibi oldular. Kavuştukları nurlar, feyizler, evliyanın kalplerinden dolaşarak, zamanımıza kadar geldi. Bir kimse, kendi zamanında bulunan bir veliyi tanıyıp, çok sever ve sohbetinde bulunarak, kendini sevdirirse, Resulullah’ın kalbinden velinin kalbine gelmiş olan nurlar, bunun kalbine de akarak kalbi temizlenir. Sohbetine kavuşamazsa, onu düşünmesi, yani velinin şeklini, yüzünü hatırına getirmesi de, sohbetinde bulunmuş gibi olur. Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri der ki, “Bütün feyizlere, bütün nimetlere, üstadlarıma olan sevgim sebebi ile kavuştum. Kusurlu ibadetlerimiz, bizi Allaha yaklaştırmağa sebep olabilir mi?”. Yani, mürşidi sevmek, onun kalbinden saçılan feyizleri almağa sebep olur. Feyiz alınca, ihlas hâsıl olur. İhlas ile yapılan ibadet de, insanı hakiki imana kavuşturur. Hadis-i şerifte, “Her şeyin menbaı vardır. İhlasın, takvanın menbaı, kaynağı, âriflerin kalpleridir” buyuruldu (Künûzü’d-Dekâık). Veli olmak için, yani Allah’a yakın olmak, yani onun sevgisine kavuşmak için, ihlas ile şeriate uymak lazımdır.

Maddi silsileye sahip bir mürşidden, tekke terbiyesi ve sülük ile değil de, manevi olarak başkasını evliya yapmak ile salahiyetlendirilen zattan istifade ederek kemale elen kişiye denir. Az kimse vardır ki, istidadları çok kuvvetli olup, peygamberin veya bir velinin ruhundan feyiz alarak, vilayet mertebesine kavuşurlar. Bunlara üveysî denir. Mesela Şerh-ı Mevakıf’da anlatıldığına göre (s.617), Bayezid Bistamî, İmam Ali Rıza’nın sohbetinde kemale gelip veli olduktan sonra, o zaman hayatta olmayan İmam Cafer Sadık’ın üveysîsi oldu ve ruhaniyetinden yardım görerek halifesi oldu. Zeynüddin Taybadî, Nizameddin Hirevî’nin talebesi idi. Ahmed Nameki Cami’nin türbesini çok ziyaret ederek ruhaniyetinden feyiz aldı. Üveysî oldu. Üveysî tabiri Üveys el-Karenî’den gelir. Resulullah’ı hiç görmediği halde, ona muhabeti ve hırkasına tevessülü ile ruhaniyetinden istifade ederek yükselmiş; veli olmuştu.

Abdülhak Dehlevi Mişkat tercümesinde buyuruyor ki, “Peygamberler ve Evliya öldükten sonra, bunlardan yardım istemeğe, meşayıh-ı ızam ve fıkıh âlimlerinin çoğu caizdir dedi. Keşif ve kemal sahipleri, bunun doğru olduğunu bildirdi. Bunlardan çoğu ruhlardan feyiz alarak yükseldiler. Böyle yükselenlere üveysî dediler. İmam Şâfiî buyuruyor ki, İmam-ı Musa Kazım’ın kabri, duamın kabul olması için bana tiryak gibidir. Bunu çok tecrübe ettim. İmam Gazali buyurdu ki, diri iken tevessül olunan, feyiz alınan kimseye, öldükten sonra da tevessül olunarak feyiz alınır. Ahmed bin Zerruk diyor ki, Ebül-Abbas Hadremi hazretleri bana sordu ki, diri olan veli mi, yoksa ölü olan mı daha çok yardım eder? Herkes, diri olan diyor. Ben ise, ölü olan daha çok yardım eder diyorum dedim. Doğru söylüyorsun. Çünki diri iken, kullar arasındadır. Öldükten sonra ise, Hakkın huzurundadır, buyurdu. İnsan ölürken ruhunun ölmediğini ayet-i kerimeler ve hadisi şerifler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Kamillerin, velilerin ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededirler. Allahü tealaya manevi olarak yakındırlar. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan, ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, yaratan, yalnız Allahü tealadır. Her şey onun kudreti ile olmaktadır. Her insan, Allahü tealanın kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir. Bunun için, Allahü tealanın, dostlarından biri vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri olanlar vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes, her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü tealanın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır”.

Abdülhak Dehlevî Eşiatü’l-Lemeat’ta da buyuruyor ki: “Çok kimse, kabir ehlinden istifade edildiğine inanmıyor. Kabir ziyareti, ölülere okumak, onlara dua etmek için yapılır diyorlar. Tasavvuf büyükleri ve fıkıh âlimlerinden çoğu ise, kabirdekilerden yardım görüldüğünü bildirdiler. Keşif sahibi olan evliya da, bunu sözbirliği ile bildirdiler. Hatta bunlardan çoğu, ruhlardan feyiz alarak olgunlaştıklarını haber vermişlerdir. Bunlara üveysî demişlerdir.

Tasavvufçuların üveysî demeleri, üstadı yoktur demek değildir. Çünki üveysî demek, onun yetişmesinde ruhaniyanın da hizmeti olmuştur demektir. Hace-i Ahrar, Yakub-i Çerhî’nin hizmetinde yetiştiği halde, üstadı bulunduğu halde, Bahaeddin-i Buharî’nin ruhaniyetinden de yardım gördüğü için, Hace-i Ahrar’a üveysî denilir. Bunun gibi, Bahaeddin-i Buharî’nin üstadı, Seyyid Emir Külal hazretleri idi. Fakat ayrıca Hâce Abdülhalık Goncdüvanî’nin ruhaniyetinden de istifade ettiği için, Bahaeddin-i Buhariye üveysî denilmiştir.

Dürrü’l-Mearif kitabında diyor ki (s.87): “Abdüllah Dehlevi hazretleri buyuruyor ki, Resulullaha veya evliyadan birine üveysî olmak için, her gün tenha bir yerde iki rek’at namaz kılıp, bir Fatiha okuyarak, sevaplarını onun mübarek ruhuna göndermeli, bir müddet oturup, hep onun ruhunu düşünmelidir. Birkaç gün sonra, onun üveysîsi olur. Hüvelgani risalesinde, Abdüllah Dehlevî’den naklen diyor ki, “Resulullahın üveysîsi olmak isteyen, yatsı namazından sonra, hayalinde, Resulullahın iki mübarek ellerini tutup, ya Resulallah! Beş şey için sana biat eyledim: Bunlar, Kelime-i şehadet, namaz kılmak, zekât vermek, Ramezan ayında oruç tutmak ve yola gücü yetenin hacca gitmesidir demelidir. Birkaç gece böyle yapınca, muradına kavuşur. Bir velinin üveysîsi olmak için, tenha bir yerde, iki rek’at namaz kılıp, sevabını o velinin ruhuna göndermeli ve ruhunu düşünerek beklemelidir”.


29 Eylül 2020 Salı
Alakalı Başlıklar