1-Bu kişi gayrı müslim iken ihtida etmiştir. Ama gayrı müslim baba adıyla anılması bir müminin şanına münasip düşmediği için Abdullah (Allah’ın kulu) yazılır. Hatta anne adı olarak da Havva kaydedilir.
2-Bu kişi lakît (buluntu) bir çocuktur. Anne ve baba adı belli değildir. Müslüman beldesinde bulunduysa, Müslüman sayılır ve ebeveyn adı Abdullah ve Havva olarak kaydedilir.
3-Bu kişi cariyedir. Ebeveyninin adı malum değildir veya Müslüman ismi değildir ya da çetrefilli bir isimdir. Bunun da ebeveyn ismi Abdullah ve Havva diye kaydedilir.
4-Bilhassa soylu ailelere mensup kadınlar, bir hayır eseri yaptırdığı zaman, tevazu icabı baba adını değil, Abdullah adını kullanmaktadır.
Nitekim ölüye telkin verilirken de, Abdullah/Havva oğlu veya kızı diye telkin verilir. Bu inceliği bilmeyen bazıları, birçok padişahın annesinin köle olduğu zannediliyor.
Cumhuriyet hükümetinin böyle bir mevzu konuşmasına ihtiyaç olmamıştır. Zaten vakıflar hükümetin malı değildir. Lozan’da kaybedilen toprakların çoğu da Müslümanların ekseriyette bulunduğu ülkelerdir. Burada vakıflar şer’î hukukta olduğu gibi devam etmiştir. Geri kalan vakıflar tasfiye edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin eski vakıflar hususunda bir hassasiyeti olmamıştır.
Vakıfnamesinde varsa caizdir.
Hayır. Çünki bu gibi hizmetler şahıslar tarafından vakıf olarak yapılır veya beytülmale toplanan paradan karşılanırdı.
Kimse vakfa el koyamaz. Konmuşsa yapacak şey yoktur, para alınır, camiye gelir getiren bir mülk alınır.