HAREMEYN’DE OSMANLI MÜHRÜ

Osmanlılar zamanında trenler, Medine’ye yanaşırken gürültü çıkararak Resûlullah’ı rahatsız etmemek için yavaşlar, üstelik raylara da keçe döşenirdi.
23 Ekim 2017 Pazartesi
23.10.2017

Osmanlılar zamanında trenler, Medine’ye yanaşırken gürültü çıkararak Resûlullah’ı rahatsız etmemek için yavaşlar, üstelik raylara da keçe döşenirdi.

Haremeyn, yani Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere, Osmanlılar tarafından adalet ve hürmet ile idare edilip, servet harcanarak mukaddes makamlar tamir ve tezyin edildi. Haremeyn ahalisi, rahat ve refah içinde yaşadı. Bu saadet zamanı, I. Cihan Harbi’ne kadar devam etti. 1916’dan itibaren Arabistan ve Hicaz, elden çıktı.

          Hicaz Demiryolu Medine-i Münevvere İstasyonu

Yeşil kubbe

Sultan III. Selim zamanında, Necd’de ayaklanan Vehhâbîler, Hicaz’ı basıp, Mekke ve Medine’de, katliâm yaptıktan başka; taş üstünde taş bırakmadılar. Ecdad yâdigârı türbeleri, câmileri, ziyaret mahallerini yıkıp; Haremeyn’i çöle çevirdiler.  Başında başka gâileler bulunan Osmanlı hükümeti, isyanı bastırma işini Mısır Vâlisi Mehmed Ali Paşa’ya tevdi etti.

Sultan II. Mahmud, eşkiyayı def ettikten sonra, bütün bu eserleri ihyâ eyledi. Resûlullah’ın türbesi üzerindeki tuğla ve kurşundan yeşil kubbeyi yaptırdı ki, Kubbetü’l-Hadrâ denir. 1819’da Hücre-i Saadet’e hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği aşağıdaki yazı, Osmanlı sultanlarının Resulullah’a olan hürmet ve muhabbetlerinin bir vesikasıdır:

Şamdan ihdâya eyledim cür’et ya Resulallah!

Murâdımdır ulyâya hizmet, ya Resulallah!

Değildir ravdaya şâyeste, destâviz-i nâçîzim,

Kabul eyle, kıl ihsan ve inâyet, ya Resulallah!

Kimim var hazretinden gayrı, hâlim eyleyem i’lâm,

Cenâbındandır ihsan ve mürüvvet, ya Resulallah!

Dahîlek, el-emân, sad el-emân, dergâhına düştüm,

Terahhüm kıl, bana eyle şefaat ya Resulallah!

Dü âlemde kıl istishab Hân-ı Mahmud-i Adlîyi,

Senindir evvel ve âhirde devlet ya Resulallah!

  Osmanlılardan kalma Kâbe minberi

Şaşılacak himmet

Mısır ve Mora isyanları, yeniçeri badiresi, Rus Harbi gibi sebeplerle Sultan II. Mahmud, Mekke ve Medine’yi tamire ancak imkân bulabildi. Kendisinden sonra oğlu Sultan Abdülmecid, bunları tezyin için şaşılacak bir himmet ve gayret gösterdi. İslâm hükümdarlarından, Haremeyn’e en çok hizmet eden Sultan Mecid’dir. Bu yolda şaşılacak bir himmet göstermiş, âdetâ kerâmetleri zâhir olmuştur.

Sultan Mecid, Kâbe’yi ve Mescid-i Haram’ı esaslı tamir ettirmiş; Altın Oluk’u yeniletmiştir. Medine’deki Mescid-i Nebevî’yi orijinal binası üzerine ve sütunların bile yerleri bozulmadan yeniden inşa ettirmiştir. Bugünki binâ onun eseridir. İsmi bu mescide yeni açtırdığı Bâb-ı Mecidî adlı kapı ve şebekenin üzerine gömülmüş tuğrası ile yaşamaktadır. Medine’deki Ayn-ı Zerkâ’yı da Sultan Mecid tamir ve tevsi eyledi.

   Mescid-i Nebi'de Sultan Mecid'in tuğrası

Beni oturtun

Hücre-i Saadet’e döşenmek üzere gönderdiği kâşî tuğlalar altına hacıların ayakları altında kalsın diye el yazısı ile kendi ismini mütevazıyâne yazmıştır. Hele Bâbüsselâm kemerine yazılmak üzere hazırlanan yazıdaki şâhâne kelimeleri kabul etmeyerek, “İki cihanın saltanatı Resûlullah’a mahsustur” demiştir.  Mescid-i Nebevî’nin eski şeklinin 53 defa küçültülmüş hâlini İstanbul’da Hırka-i Şerîf Câmii’ne koydurtmuş; tamiratı bunun üzerinden aldığı raporlarla takip etmiştir. Haremeyn’in tamiri, o günün zor şartları altında 700 bin altına mâl olmuştur. Mescid-i Aksâ’yı da 20 bin liraya tamir ettirmiştir. Böylece Sultan Mecid, “Müslümanların Halîfesi ve Haremeyn’in Hâdimi” sıfatını hakkıyla taşımıştır.

Vefatından bir gün evvel hasta yatağında, mühim iradeler kendisine okunurken, sıra Medine ahalisinin bir istidasına geldiğinde, “Durun, okumayın! Beni oturtun!” buyurdu. Arkasına yastık koyup, oturtuldu. “Onlar, Resûlullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten hayâ ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin!” dediğini Eyüp Sabri Paşa anlatıyor.

 

 Sultan Mecid'in yaptırdığı Kâbe'nin altın oluğu

Aman dikkat

Mescid-i Nebi’nin tamiri bittiği ve padişahın tuğrasının kapıya asılacağı gün, vefat haberi geldi. Yeni padişahın tuğrasını asmak âdetken, bunun merhum padişaha haksızlık olacağını düşünen Medine Kadısı Ârif Hikmet Bey, vâliyle görüşerek cülûs fermanının okunmasını geciktirdi ve bu arada merasimle bugün bile duran tuğrayı astırdı. Yeni padişah Sultan Aziz, bundan gücenmek şöyle dursun, ağabeyine gösterdiği kadirşinaslığı takdir ederek kendisini şeyhülislam yaptı. Hac zamanı Resulullah’a hitaben içli mektuplar yazıp gönderen Sultan Abdülaziz, Kâbe’nin iç yüzüne atlastan örtü astırdı.

Sultan II. Abdülhamid’in bu mübarek beldelere hürmet ve hizmetleri, öncekilerinkini kat kat aşmıştır. İhsanları ve hizmetleri yalnız umerâ ve ulemâ ile mukaddes makamlara mahsus kalmamış; ahalinin ve fakirlerin hepsine ulaşmıştır. Mescid-i Haram’ı gözleri kamaştıracak derecede tamir ve tezyin etti. Hadicetü’l- Kübrâ türbesini, Resûlullah’ın ve Hazret-i Fâtıma’nın doğduğu evleri ihya etti. Mina’yı su şebekeleri ile doldurdu. Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı su yollarını yeniden temizletip genişleterek hacıları suya doyurdu. Kâbe yakınında büyük bir havuz yaptırdı.

Hac ziyaretini kolaylaştırmak adına Medine’ye kadar ulaşan tren hattı döşetti. Bu tren raylarına hacıların ayakları altında kalacak şekilde kendi ismini yazdırttı. Medine istasyonu yapılırken, gürültü çıkarak Resulullah’ı rahatsız etmesin diye taş atölyesini şehrin dışına kurdurttu. Aynı sebeple, trenler, Medine’ye yanaşırken yavaşlar, raylara keçe döşenirdi. Mekke evlerinin hacılara kirayla değil, meccanen açılması lâzım geldiği için, Mekkelileri mağdur etmemek için, Osmanlı padişahları her memleketin hacılarına mahsus bedava misafirhaneler yaptırmıştı.

Manevî işaret

Kilisli Mustafa Işki Efendi Mevarid-i Mecidiyye kitabında, hac seyahati esnasına çektiği sıkıntıları hikaye eder. İstanbul’a döndüğünde, padişahın manevî bir işaretle kendisini selâmlığa çağırıp ihsanda bulunduğunu anlatır ve şu şiiri söyler:

Şehinşâh-ı muazzam Hazret-i Abdülmecid Hâna,

Nasıl arz-ı hâl eylesem diye düşdümdü feryâda,

Kerâmeti çok, ihsanı bol, ol şah-ı cihân-ârâ,

Gönlümü anladı, bildi, bir fakir gelmiş üftâde.

Kerâmetidir beni kaldırdı hâk-i mezelletten,

Muazzez eyledi fakiri, rağmen çeşm-i hussâde.

  Topkayı Sarayı'nda Mescid-i Nebi maketi