OSMANLILARIN HAREMEYN’E HİZMETLERİ

Mısır fethinden dönerken, câmi hatibinin kendisini Hâkimü’l-Haremeyn diye anması üzerine, cemaatte bulunan Yavuz Sultan Selim itiraz ederek Hâdimü’l-Haremeyn diye tashih buyurmuştu.
16 Ekim 2017 Pazartesi
16.10.2017

Mısır fethinden dönerken, câmi hatibinin kendisini Hâkimü’l-Haremeyn diye anması üzerine, cemaatte bulunan Yavuz Sultan Selim itiraz ederek Hâdimü’l-Haremeyn diye tashih buyurmuştu.

Osmanlı padişahlarının mukaddes beldelere alâkası çok eskilere uzanır. Daha Hicaz, Memlûklerin elinde iken, Çelebi Sultan Mehmed, buraya surre yollama an’anesini başlattı. Her sene, İstanbul’dan hareket eden Surre-i Hümâyun, mübarek yerlere şamdan, puşide gibi hediyelerden başka; Hicaz ulemasına, beldenin ileri gelenlerine hediyeler ve fakirlere de sadakalar götürürdü. Surre, para kesesi demektir.

Halktan kimseler de, bu alay vasıtasıyla Haremeyn’e hediyeler ve sadakalar gönderirdi. İstanbul halkının, mübarek yerlerde kendileri için dua eden hususi fakirleri vardı. Anadolu’dan hacca gidecek olanlar, bu alaya iştirak ederdi. Padişahlar hacca gitmekte dinen mazur olduğu için, vekil gönderirlerdi. Bu vekil, umumiyetle bu kafileye riyaset eden surre emini idi. Surre alayının gönderilmesi büyük bir merasimle olurdu. Bu âdet, 1916’ya kadar sürdü. Damad Ferid Paşa, sulh müzâkerelerinde, bu âdeti devam ettirmek istediklerini beyan etmişti.

   Surre Alayı Dolmabahçe Sarayı'ndan çıkarken

Haremeyn Hizmetçisi

Mısır’ın fethi ve Hicaz Emiri’nin Mekke anahtarını padişaha takdimi üzerine, Osmanlı padişahları Mekke ve Medine’nin hizmetçisi sıfatını iftiharla üstlendiler. Nitekim Mısır fethinden dönerken Şam Ulu Câmii’nde hatibin padişahı Hâkimü’l-Haremeyn diye anması üzerine, cemaatte bulunan Yavuz Sultan Selim itiraz ederek Hâdimü’l-Haremeyn diye tashih buyurmuştu. Osmanlı halifelerinin her birinin Hâdimü’l-Haremeyn olduklarını, eserleri bütün dünyaya ilan etmektedir. Haremeyn, iki muhterem belde (Mekke ve Medine) demektir.

Osmanlı sultanlarının İslamiyet'e ve Haremeyn’e hizmeti, Dört Halife devri müstesna, önceki İslâm devletlerinin hepsini geçmiştir. Yavuz Sultan Selim, Kâbe’nin içini süpürmeğe mahsus olan süpürgelerden birisi getirildiğinde, süpürgeyi bir taç gibi kaldırarak başına koymuştur. Kendinden sonra gelen sultanların taçlarına koydukları sorguç işareti buradan gelmektedir.

   Mekke Müzesinde Osmanlı yâdigârları

Suya kandırdı

Kanuni Sultan Süleyman’ın Mekke, Medine ve Kudüs gibi mukaddes beldelere hizmetleri eşsizdir. İstanbul’dan Hicaz’a ustalar yolladı. Kâbe’nin çatısı, Mescid-i Nebi’nin minareleri tamir edildi. Kubbelerin iç tezyinatı yenilendi. Bugün Mescid-i Nebî’deki sağ taraftaki mihrabı yaptırdı ki, Hanefî imamı edeben Resûlullah’ın kıldığı mihrabda değil, burada dururdu. Önceki mihrabı da yükselttirip tamir ettirdi. Cennetü’l-Bakî ve Uhud Şehidliği’ndeki mezarlara türbeler yaptırdı.

Kubâ ve Kıbleteyn Mescidlerini yeniletti. Resulullah’ın doğduğu ev üzerine kubbe yaptırdı. Birisi bu evde, ikisi Kâbe’de yakılmak üzere avizeler yolladı. Mekke’de 4 mezheb için 4 ayrı medrese yaptırdı. Kâbe’ye gümüş su oluğu yaptırdı ki, Sultan I. Ahmed bilahare bunu altından yaptıracaktır. Zemzem kuyusunu yeniletti; suyun akması için havuz yaptırdı ki Sultan IV. Mehmed bunun üstüne kubbe inşa ettirdi. Zemzem kuyusunun üzerindeki ziynetli odayı Sultan I. Abdülhamid yaptırmışken, 1963’te yıktırıldı.

Zevcesi Hurrem Sultan, Mekke ve Medîne-i Münevvere’de fakirlere yemek verilen birer imâret ve Mekke’ye Haseki Hastanesinin bir eşini yaptırdı. Kızı Mihrümah Sultan, tıkanmış su yollarını açarak Arafat’ı ve Mekke’yi suya kavuşturdu. Oğlu Sultan II. Selim bu işi sürdürdü. Sultan II. Selim, Kâbe etrafındaki revakları tamamlattı. Bu proje, Mimar Sinan’a aittir. Padişah, hacca giden hacılara eliyle yaptığı birer baston hediye ederdi.  

   Halktan kimselerin surre ile Hicaz'a gönderilen sadaka torbaları

Kâbe’nin Bugünki Yapısı

Mescid-i Nebi’de bugünki 12 basamaklı mermer minberi, Sultan III. Murad 1590’da İstanbul’dan gönderdi. Sultan III. Mehmed, Bâbüsselâm üstündeki minareyi yeniletti. Resûlullah’ın doğduğu ve mescid hâline getirilen ev üzerine kubbe ve minâre yaptırdı.

Öteden beri Kâhire’de işlenip hazırlanan Kâbe örtüsü, Sultan I. Ahmed zamanında İstanbul’da bugün Beylerbeyi Câmii’nin yerindeki hususi atölyede hazırlanıp her sene sürre ile gönderilir oldu. Harem-i Şerif’te yakılan hususi mumlar da burada imal edilip yollanırdı. Sultan I. Ahmed, Mescid-i Harem ve Mescid-i Nebi’ye asılmak üzere elmaslarla süslü iki kandil yolladı.

Sel sebebiyle harab olan Kâbe-i Muazzama’nın bugünki hâli, 1635’te Sultan IV. Murad’ın yâdigârıdır. Onun hatırasına ithafen bir kapıya Bâb-ı Murâdî denir. Kâbe’ye yaptırdığı altın kapı, Mekke Müzesi’ndedir. Osmanlılar, Kâbe’den ve Kubbetü’l-Hadrâ’dan daha yüksek bina yapılmasını da yasaklamışlardı. Bu sebeple ikisi de uzaktan bile rahatça gözükürdü.

Zemzem Kuyusu bileziği. Sultan I. Abdülhamid'den yâdigâr

Hücre Kasidesi

Sultan IV. Mehmed, Harem minarelerini tamir ettirdi. Metâfı (tavaf yerini) genişletti. Hacıların ayakları sıcaktan yanmasın diye buraya hususi taşlar döşetti. Safa ve Merve arasına bol kandiller astırdı.

Kâbe’de Rükn-i Irakî hizasındaki 27 basamaklı minare merdiveni gibi yuvarlak merdiveni, Sultan II. Mustafa yeniletti. Hacerü’l-Esved mahfazasını altından yaptırdı. Kâbe içindeki 6 direkten üçünü yeniledi ki bunlar bugün Mekke Müzesi’ndedir. Kubâ Mescidi’ni tamir ve minaresini inşa ettirdi. Su yollarını temizletti. Her sene Mekke’de mevlid okutulması an’anesini başlattı. Mevlid kandilinde yatsıyı kılan cemaat, ellerinde mumlarla Resûlullah’ın doğduğu evin yerindeki mescide gelip dua ederdi.

Sultan III. Ahmed, tavaf yerinin zeminini yeniletti. Sultan I. Abdülhamid, Mescid-i Haram’ı ve Makam-ı İbrahim’i tamir ettirdi. Medine’ye medrese ve kütüphane yaptırdı. Resûlullah aşkını terennüm eden Arapça kasidesi, Hücre-i Saadet duvarlarına asılmıştı. Sultan III. Selim’in yazdığı ve Cenab-ı Peygamber’i öven na’t-ı şerif de Mescid-i haram sütunları üzerine hakkedilmiş iken, üzerindeki şefaat niyazı, resmî akideye uymadığı için, 1992’de söküldü.

 Sultan Hamid devrinden Mescid-i Nebi puşidesi (perdesi)

Ölsek de…

Mülâzımı evvel (üsteğmen) İdris Sabih Efendi’nin yazdığı na’tın son kıtası, Osmanlıların bu hizmetlerini güzel terennüm etmektedir:

Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz,

Can verir cânânı veremez Türkler.

Ebedî hâdimü’l-Haremeyniz,

Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler.