Arabistan Çöllerinden Riyad Sarayı’na...
SUUDÎ ARABİSTAN KRALİYET AİLESİNİN SERÜVENİ

Selefî mezhebindeki Suudî emirleri, Riyad kaymakamı sıfatıyla Osmanlı tâbiyetinde iken; 1918’den itibaren yaşanan otorite boşluğunu iyi değerlendirip İngiliz desteğiyle Hicaz ve Arabistan’a hâkim oldular. İşte bu ekzantrik ailenin hikâyesi...
12 Kasım 2014 Çarşamba
12.11.2014

Selefî mezhebindeki Suudî emirleri, Riyad kaymakamı sıfatıyla Osmanlı tâbiyetinde iken; 1918’den itibaren yaşanan otorite boşluğunu iyi değerlendirip İngiliz desteğiyle Hicaz ve Arabistan’a hâkim oldular. İşte bu ekzantrik ailenin hikâyesi...
Suudi Arabistan Kralları
Osmanlı Devleti, bir şeriat devleti olmasına rağmen, halkın inanç ve amellerine, devletin resmî inanç sistemine aykırı bile olsa müdahale etmez; bir başka deyişle insanların evini ve zihniyetini gözetlemeye kalkmaz; ancak cemiyet nizamını bozacak bir hâl alırsa, hiç acımazdı. Şer’î prensipler, zaten bunu icap ettirir. Gerek Şeyh Bedreddin, Oğlan Şeyh, İsmail Ma’şukî; gerekse, Alevî veya Vehhâbî mezhebleri, aksiyona dönüşünce, fiilî müdahale ile karşılaşmıştır.
İlk Kral Abdulaziz, sonra hepsi kral olan oğulları Faysal, Fehd ve Abdullah ile (sağdan)
Kaymakamlıktan krallığa
Bu cereyanlardan Vehhâbîlik, tesirlerini, Tâlibân, el-Kâide, IŞİD gibi teşkilatlar vasıtasıyla günümüze dek sürdürmesi bakımından mühimdir. XVIII.asır sonlarında Arabistan’ın doğusundaki Necd havâlisinde ortaya çıkan mezhebin kurucusu Muhammed bin Abdilvehhâb’dır.
Esasları, önceleri Hanbelî mezhebine mensup olan İbn Teymiyye (1328) adlı Harrânlı bir âlimin fikirlerine dayanır. İbni Teymiyye, Allah’ın cisim olduğuna inanan Mücessime fırkasını andırır görüşleri ve Sahâbe hakkındaki menfi sözleri sebebiyle Şam ve Kâhire’de mahkûm olmuştu.
İlim ve dindarlığının çokluğu ile meşhur bu âlim, tasavvuf, kerâmet, şefaat, kabir ziyareti gibi mefhumlara karşı çıktığı gibi; bazı hukukî meselelerde de önceki âlimlerin sözbirliğine uymayan, aşırı görüşler ileri sürmüştü. O ve talebeleri daha hayatta iken çok şiddetli tenkidlere maruz kalmışlar ve bid’at [dinde reformculuk]; hatta ilhad [dinsizlik] ile itham olunmuşlardı.
Kral Abdülaziz İngiliz subaylarla
Abdülvehhâb, Uyeyne Kadısı ve Sünnî inancında idi. Ancak oğlu Muhammed, İbni Teymiyye ve takipçilerinin görüşlerine taassupla bağlandı. İslâmiyet’i, ilk zamanlarındaki saflığına döndürme iddiasıyla ortaya atıldı. Kabir ziyaretini, türbe yapılmasını, mevlid okunmasını, duada evliyaları aracı yapmayı, tasavvufu, câmilerde minber ve minâreyi, namazlardan sonra tesbih kullanılmasını bid’at, hatta küfr olarak görüyordu.
Bağlıları, Ehl-i sünnetin Mâtüridî ve bilhassa Eş’arî mezhebini reddederek, yanıltıcı bir şekilde, Selefiyye adını almışlar; bu inanca uymayanları Sûfî diye vasıflandırmışlardır. Selef-i sâlihin, ilk müslümanlar demektir. Halbuki Selefîlerin inanç ve amelleri bunlara da benzemez.
Kral Abdülaziz gençliğinde
Hindistan yolundaki Basra körfezi ticaretini ele geçirmek isteyen İngiltere’nin mıntıkadaki istihbarat memurlarıyla yakın temas hâlindeki İbni Abdilvehhâb 1791’de öldü. Başta kardeşi Süleyman olmak üzere, çok sayıda âlimin reddiyelerine rağmen, fikirleri bilhassa bedevîler (göçebe Arablar) arasında yayıldı. 
Şimdiki Arabistan kraliyet ailesinin atası, Der’iyye Emîri Muhammed bin Suud, İbni Abdilvehhab’ın kızıyla evlenerek 1744’de bu mezhebi kabul etti. Vaktiyle Müseyleme el-Kezzâb’ın peygamberliğine inanan Benî Hanîfe kabîlesindendi. 1765’te öldü.
Yerine geçen oğlu Abdülaziz, 1811’de Hicaz’a saldırdı. Medine düştü. Buradaki mübarek türbeler yıkıldı. Mukavemet edenler öldürüldü. Sultan II. Mahmud’un emriyle, Mısır Vâlisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa ordusuyla Hicaz’a geçti. Para ile bedevî ve köylüleri elde ederek zafer kazandı. Medine ve Mekke’yi geri aldı.
Abdülaziz’in torunu Suud, İhvan (kardeşler) adını verdiği bedevî süvarilerle 1812’de tekrar Hicaz’a saldırdı. Mısır askeri bunları tekrar yendi. Elebaşıları İstanbul’a gönderilerek idam edildi. Suud’un oğlu Abdullah da 1818’de yenildi. Der’iyye düştü ve yerle bir edildi. Bugün burası (Suudîlerin tarihî eserlere karşı tavrının aksine) bir açık hava müzesi hâlinde aynen korunmaktadır. İstanbul’a gönderilen Abdullah, oğulları ile beraber Sultanahmed meydanında idam edildi.
AD reisicumhuru Roosevelt, Kral Abdülaziz ile
Boyun eğen Suudî emirleri, Riyad kaymakamı sıfatıyla Osmanlı tâbiyetini kabul ettiler. 1918’den itibaren yaşanan otorite boşluğunu iyi değerlendirip İngiliz desteğiyle Hicaz ve Arabistan’a hâkim oldular.
1924’de Mekke ve Medine düştü. Mekke Şerifi Hüseyn Paşa, Hicaz’dan çıkarıldı. Suudî Arabistan Krallığı kuruldu. Bir asır önce başkaldıran Abdülaziz’in, aynı isimdeki torununun torunu kral ilan edildi. Böylece 100 yıl önce İstanbul’da idam edilen büyük amcasının intikamını kendince almış oluyordu.
Kral Abdülaziz ve çocukları
İbnü’s-Suud diye de anılan Abdülaziz, otonomi tanıdığı Hicaz’ın, müslümanların seçtiği bir komite tarafından idare edileceğini ve bir anayasa hazırlanacağını va’detti. Ancak bu, hiçbir zaman gerçekleşmedi. O zaman müstakil müslüman devlet azdı. Bu oldu-bittiye Ankara aldırmadı; bir tek Tahran karşı çıktı.
Amerika’nın da desteğini alan kral, petrolün bulunmasıyla büsbütün güçlendi. Bugün Suudi Arabistan’da Selefîlik resmî mezhebdir. Tedrisat, vaazlar ve fetvalar, bu mezheb üzeredir. Ilımlı olanlar Hanbelî olduklarını söyler. Diğer üç Sünnî mezheb resmen tanınmaz.
Suudi Arabistan’da hükümet Suud ailesinin, din işleri ise mezhep kurucusu Muhammed bin Abdilvehhab’ın soyunun elindedir. Bu cemiyette çok itibarlı ve herkesin kendisinden çekindiği kişilere Âlu’ş-Şeyh denir.
Bu teamülü ilk bozan Melik Faysal oldu. İlk defa şeyhliğe bu aileden olmayan iki gözü âmâ Abdülaziz bin Bâz adında birini tayin etti. Bin Baz koyu Vehhhabi idi ama, Âlu’ş-Şeyh’den değildi. Melik, bununla ailenin nüfuzunu kırmak istiyordu. Aile bunu hazmedemedi. 1975’te Melik Faysal yeğeni tarafından öldürüldü. Faysal, Vehhabilik tarihinde dönüm noktasıdır.
İkinci olarak Melik Fahd, muhtelif mevzularda Âlu’ş-Şeyh’e direndi. Resulullah’ın kabrinin yıkılıp, mescid dışına çıkarılması, Mescid-i Nebi’nin minarelerinin yıkılıp duvardaki hatların silinmesi tekliflerini Fahd reddetti. Nihayet Vehhabilikte şirk kabul edilen mevlid okumayı öven bir risale yazdığı için Seyyid Muhammed el-Alevi el-Maliki adındaki bir sünni alimi idam etmek istediler, Fahd mani oldu.
Nihayet Melik Abdullah’ın kabr-i nebi önünde ellerini açıp dua etmesi hayretle karşılandı. Çünki Vehhabilikte kabir başında dua etmek, hele elleri açmak şiddetli yasaktır. Bu; üçüncü kırılma sayılabilir.
Dördüncünün, Vehhabi itikadına aykırı olarak dini ve tarihi mekânları tamir ettiren Melik Selman zamanında yaşamak muhtemeldir. Dünyaya Vehhabiliği yaymak üzere kurulmuş bulunan Medine’deki el-Câmiatü’l-İslâmiyye’de Vehhabilerin tekfir ettiği Eş’ariliğe mensup hocalar ders vermeye başlamıştır. Muhtemelen hükümet, katı Vehhabiliği silip, mutedil kişilerle yola devam edecektir. Aksi takdirde dünyaya bunlarla entegre olmaları mümkün değildir. Halk, başa bakar. Vehhabi geçinenlerin bir kısmı, emîrler sûfî olun derse sûfî olurlar.
Suudi prensleri
İyi bir aile babası!
1953’de ölen Abdülaziz ibnü’s-Suud’un sayısız evliliğinden 70’i küçükken ölen 150 çocuğu vardı. 5 oğlu sırayla kral oldu. Şimdiki kralın da babasıdır. Şu anda aile mensupları bin kişiyi aşkındır ve devletin çeşitli kademelerinde başlıca söz sahibidir.
Abdülaziz’in oğlu ve 2.kral Suud, sefahate düşkündü. Bu sebeple ertesi sene tahttan indirildi. Sürgüne gönderildiği Atina’da 1969’da öldü.
Abdülaziz’in 2.oğlu ve 3.kral Faysal, ailenin en tanınmışıdır. Üç lisan bilirdi. Hariciye vezirliğinde parladı. Ustaca siyasetiyle İslâm âleminde büyük bir şöhret, sempati ve nüfuz elde etti. Halifeliği ihya etmek istediyse de başaramadı. Müslüman ülkelerle samimi dostluklar kurmaya çalıştı. Hicaz vâlisiyken 1932’de Ankara’ya geldi.
O zamana kadar kaba güce dayalı Selefîliğin, fikrî satıhta yayılması için çalıştı. Petrol şirketlerinden ve hacılardan elde edilen paralarla faaliyet gösteren Râbıtatü’l-Âlemi’l-İslâmî’yi teşkil etti. Müslüman ülkelerde câmiler, medreseler, İslâm merkezleri kurdu. Maaşını ödediği din adamları yetiştirdi. Selefî akidesine dair kitapları bütün dünya lisanlarına tercüme ettirip, bedava dağıttırdı. 
Faysal’ın zevcesi İffet Hanım, Adapazarlı bir Osmanlı zâbiti ile saraylı bir câriyenin kızıdır. Faysal, aşkı uğruna, başka evlilik yapmamaya söz vermişti. Faysal, popularitesine rağmen, 1975’de yeğeni tarafından öldürüldü.
Yerine geçen 62 yaşındaki kardeşi Hâlid, dinine/mezhebine çok bağlı bilinirdi. Bir yüzbaşı ile zina eden torununu recmettirmekte duraksamadı. 1982’de Hâlid ölünce, 60 yaşındaki kardeşi Fehd kral oldu. Estetik zevki gelişmişti. Bu sebeple, koyu Selefîlerin, bid’at olarak gördükleri, Kubbetü’l-Hadra’yı yıkma, minareleri ve mescid duvarındaki yazıları indirme isteklerini ciddiye almadı.
Kral Abdullah, Fehd’ın kardeşidir. Her ikisini de Medine’de kaldığım sıralarda yakından gördüm. Fehd, Mescid-i Nebî’nin tamir faaliyetinin bitiş merasimine gelmişti. Yaşlılık ve şişmanlık sebebiyle yürüyemediği için bir golf arabasında dolaşıyordu. Koyu Selefîler, bugün kraliyet ailesini mezhep hususunda tavizkâr ve gevşek bulmaktadır. Hatta bunlardan “İhvân” (İhvânü’l-Müslimîn değil) fedaileri 1979’da Kâbe’yi basmış; isyanları zorlukla bastırılmıştı.
Kral Abdülaziz ve Ortadoğu'nun mimarlarından Gertrude Bell
 
Suudi Hanedanı