SULTAN II. OSMAN’IN HAZİN HİKÂYESİ

Memleketin buhranlı zamanında padişah olan Sultan II. Osman, deha sahibiydi. Zihninde nice projeler vardı. Ama yaşı icabı tecrübesizdi. Bu, felâketi oldu.
3 Nisan 2023 Pazartesi
3.04.2023

 

Genç Osman diye tanınan Sultan II. Osman, Sultan I. Ahmed’in, Mahfiruze Haseki’den dünyaya gelmiş oğludur. Babası 1617’de vefat ettiğinde, tahta oğlu Şehzâde Osman’ı değil de, Sultan Ahmed’in acıyarak hayatta bıraktığı kardeşi Şehzâde Mustafa’yı padişah yaptılar.

İlk defa Osmanlı tahtına bir padişahın oğlu değil de kardeşi geçiyordu. Bunda zamanın sadrazamı ve şeyhülislâmının yanında, Şehzâde Osman’ın üvey annesi olup, öz oğullarının canını kurtarmak isteyen Mahpeyker Haseki’nin de rolü olduğu söylenir.

Benim hakkımdı!

Sultan I. Mustafa rahatsızlığı sebebiyle kısa bir müddet tahtta kaldıktan sonra, yine aynı zevat tarafından tahttan indirildi (1618). 14 yaşındaki Şehzâde Osman, Sultan II. Osman adıyla tahta geçti ki tarihimizde 'Genç Osman' diye anılır. Ancak babası gibi o da erken olgunlaşmıştı. 16. Osmanlı padişahıdır.

Tahta hep önceki padişahın oğlunun geçmesinin bir kanun-ı kadîm (anayasa geleneği) görüldüğü, Sultan II. Osman’ın orduya hitaben yazdığı fermandan anlaşılmaktadır: “Babam Sultan Ahmed’in vefatından sonra anayasa an’anesine göre padişahlığın bana geçmesi gerekirken, benden birkaç yaş büyük olmasından dolayı Sultan Mustafa tahta çıkarılmıştır.”

Genç yaşta olması itibarıyla izzet-i nefs meselesi yaptığı ve giderek büyüttüğü bu hadise sebebiyle, devlet ricaline, vezirlere, ulemaya, askerlere velhasıl devletin bütün rükünlerine bir burukluk hissediyordu. Bu ruh hâlinin yakın çevresi tarafından körüklenmesi, hem kendisinin, hem de memleketin felaketine yol açmıştır.

Sultan II. Osman
Sultan II. Osman

Abaza Modası

Sultan II. Osman çok iyi bir tahsil ve terbiye görmüştü. Arapça ve Farsça’dan başka, klasiklerden tercüme yapacak kadar Latince, Yunanca ve İtalyanca öğrenmişti.

Usta bir sporcuydu. Binicilik, okçuluk ve yüzmede ustaydı, Boğaz’da ve Haliç’te yüzerdi. Çok sevdiği atı “Süslü Kır”ın mezarı üzerine bir abide diktirmiştir. Tuna kenarındaki İsakçı’dan ok atarak nehri aşırmış; oraya bir mermer abide dikilmiştir.

Deha sahibiydi. Fakat gençti. Bu sebeple ilmini ve dehasını yerinde kullanamadı. Dünyanın değiştiğini, memlekette bazı şeylerin iyi gitmediğinin farkındaydı ve bunu düzeltmek için planları vardı.

İşe kıyafetten başladı. Eski ağır elbise ve serpuşların yerine, ata inip binmeyi ve hareketi kolaylaştıran Abaza Tarzı denen bir kıyafet giymeye başladı. Bu bazı mutaassıp kesimlerde reaksiyona sebep oldu.

Saraylı kızlarla evlenme an’anesini terk edip, hür kadınlarla evlenmeyi tercih etti. Peş peşe Pertev Paşa’nın ve Şeyhülislâm Es’ad Efendi’nin kızları ile evlendi ki, tarihçi Naima’nın da tabiriyle bu hareketi aleyhine olacaktır.

Lehistan’ı ele geçirip Baltık Denizi'ne çıkmak, orada bir donanma kurmak, bu suretle Atlas Okyanusu’na geçip Katolik dünyasını hem Akdeniz, hem Okyanus donanmalarıyla çember içine almak istiyordu. Dedesi Sultan Fatih’in Ortodoksları himaye altına aldığı gibi, Almanya’ya karşı Osmanlı’ya temayül gösteren Protestanlığı da himâyesi altına alıp, Hristiyanlığı parçalamayı düşünüyordu...

Hotin Fatihi

Bu işlerin zor olduğunu bilen padişahın, payitahtı muvakkaten Bursa’ya taşımayı bile düşündüğü söylenir. Hocası Ömer Efendi, padişahın bu husustaki en büyük müşaviri idi. Hatta şeyhülislâm bile bu devirde fonksiyonunu Ömer Efendi lehine kaybetmişti. Ancak esas fikirlerin padişahtan çıktığı anlaşılmaktadır.

Tahta çıktığında İran ile muharebe devam ediyordu. Harb bitip şark sınırı emniyet altına alınınca, 1621’de Lehistan üzerine yürüdü. Kazakların, Leh yardımıyla Karadeniz sahillerini vurmalarına son vermek icap ediyordu.

Bu arada sefere taraftar olan Sadrazam Güzelce Ali Paşa vefat etti. Sefere çıkılırken güneş tutuldu. Bazıları bunu uğursuzluk olarak gördü ise de, padişah aldırmadı. Kazak, Alman ve Macarların da yer aldığı 100 bin kişilik Leh ordusu zorlu bir muharebe neticesi yenildi. Hotin düştü. Antlaşma yapan 17 yaşındaki Padişah İstanbul’a döndü.

Sultan Genç Osman
Sultan Genç Osman

Ömrün berbad olsun!

Sefere çıkmadan evvel arkasını emniyete almak için, Fatih Kanunnamesi mucibince, bir yaş küçük biraderi Şehzade Mehmed’i idam ettirdi. Nizam-ı âlem uğruna feda edilen biçare şehzâde, “Osman, nasıl beni ömrümden mahrum ettiysen, Allah’tan dilerim ki, senin de saltanatının ömrü kısa olsun” diye beddua etmişti.

Aynı sene Boğaz dondu; gemiler yanaşamayınca İstanbul’da pahalılık ve kıtlık baş gösterdi. Hâşimî, “Yol oldu Üsküdar’a bin otuzda Akdeniz dondu” diye tarih düşürmüştür. İstanbul bedestenindeki büyük yangın, şehrin bir kısmını suya boğan kasırga, gök taşı düşmesi ve büyük kuyruklu yıldız görünmesinden sonra, bu hadisenin suçu da Padişah’ın üzerine atıldı!..

Devletin ve milletin dirliği için başta ordu olmak üzere devlet müesseselerinde ıslahat yapılmasına kanaat getiren genç padişah, akıl almaz bir plana girişti. Bu teşebbüsü, hem tahtını, hem de canını kaybetmesine yol açacaktır.

Niyetim devlete hizmettir!

Sultan II. Osman, Fâris mahlasıyla şiir yazardı. Divan’ı, Millet Kütüphanesi’ndedir. Yaşından umulmayacak zarif ve lirik şiirleri vardır. Şu beyitinde, uğrayacağı felaketi görmüş gibidir:
Niyetim hizmet idi saltanat ü devletime,
Çalışır hâsid ü bedhâh aceb nekbetime.

Şu şiiri de kuvvetli imanına delalet eder:
Şâh oldun ise bir kuru toprak değil misin?
Bey oldun ise katre-i nâ-pâk değil misin?
Dünyâ evinde zevk u safâ hoşdur ammâ velî
Rûz-ı cezâda Fârisî mes’ûl değil misin?

Aşağıdaki gazeli, pek mükemmeldir:
Nevruz olıcak diller şâd olmıya yaklaşdı.
Dilde gâm u gussa berbâd olmıya yaklaşdı.
Virâne gönül varsa cevr ü gâm-i dilberden,
Müjde ana ol mülk âbâd olmıya yaklaşdı.
Üstâda çıkıp dilber öğrendi vefâ resmin,
Âşıklara lütfa mu’tâd olmıya yaklaşdı.
Seyr-i güle çıkdıkda ol ruhleri gülrengim,
Kâri dil-i zârun feryâd olmıya yaklaşdı.
Çok âşık u meftûnu var sen gibi Şirîn’ün,
Fâris kulun ammâ Ferhâd olmıya yaklaşdı.

Sultan II. Osman'ın tuğrası
Sultan II. Osman'ın tuğrası

Lider ve çevre

Naima, yakışıklı, heybetli, silah kullanmakta mahir olduğunu söyler; tecrübeli, sadık ve akıllı müşavirleri bulunmadığından dert yanar. Ahmak ve dalkavuk çevresi sebebiyle felakete sürüklendiğini söyler.

İngiliz sefiri Thomas Roe, cesur, gururlu, alicenap olduğunu; ecdadının zaferlerine gıpta ettiğini, büyük projeler yaparak onların şöhretine kavuşmak için büyük bir gayretle çalıştığını söyler. Tebdil gezerek tütün ve meyhane yasağını bizzat teftiş eder, burada gördüğü ocaklıları cezalandırırdı.

Padişaha isnat edilen payitahtı değiştirmek, yeniçeri ocağını kaldırmak gibi tasavvur ve teşebbüsler biraz şüphelidir. Kendisi, tarihî noktadan tam yerine oturtulmamış bir şahsiyettir.

Padişah’ın hazin sonunu başka bir yazıda ele alırız...