BİR MİLLETİN HAFIZASI: OSMANLI ARŞİVİ

Çalınıp satılan, yakılıp yıkılanlar bir yana, şu anda elde bulunan milyonlarca tarihi vesika Osmanlı arşivini yalnız Türkiye’nin değil, Osmanlı toprakları üzerinde kurulan devletlerin de ana arşivi yapar.
15 Kasım 2021 Pazartesi
15.11.2021

 

Arşiv bir milletin hafızasıdır. Mazi ile hâl ve istikbal arasında köprü kurmaya yarar. Osmanlılar, bir imparatorluk olmanın şuuruyla, en ehemmiyetsiz meseleleri bile yazılı vesikaya bağlamayı ihmal etmemişler. Böylece zengin bir arşiv hazinesi meydana gelmiş. Bu, sadece Osmanlı Devleti üzerinde kurulmuş irili ufaklı devletlerin değil, Osmanlılarla temasta bulunan ecnebilerin de tarihini tenvire yarar.

Güçlü ve süratli işleyen bürokratik sistemin arkasında işte bu muntazam arşiv vardır. Evrakın muhafazası, çalınmaması, tahrif edilmemesi ve devlet sırlarının saklanması için çok sıkı tedbirler alınmış; buna dair muhtelif zamanlarda kaideler getirilmiştir.

Bursa ve Edirne’de devlet arşivi vardı. Timur işgalinde Bursa’daki arşivin yanması sebebiyle ilk zamanlara ait vesika yok denecek kadar azdır. Arşivcilik, Fatih Sultan Mehmed ve Kanuni Sultan Süleyman’ın koyduğu esaslarla inkişaf etmiştir.

Fetihten sonra Yedikule evrak mahzeni olarak kullanıldı. Topkapı Sarayı yapılınca devlet arşivi buraya ve bir kısmı da Sultanahmed’deki kârgir binalara taşındı. Edirne’deki evrak da Sultan III. Ahmed tarafından buraya getirildi.

Ahenkli bir terbiye

Başta padişah olmak üzere, Enderun-ı hümayunda disiplin ve ahenkli bir terbiye ile yetiştirilen üst seviye Osmanlı ricali, tam bir tertip ve nizamla yazılan evrakı usulüne uygun bir şekilde muhafazaya itina ederdi. Bu vesikalar, devletin ve halkın haklarının kaybolmaması için mahzenlerde saklanırdı. Bu mahzenler, padişahın veziriazamdaki mührüyle mühürlenen üç devlet hazinesinden biri idi.

İlk zamanlar iki evrak mahzeni vardı. Bunlardan birisi Paşakapısı yani Babıâli’de; diğeri de Topkapı Sarayı’ndaki eski divanhane yakınında idi. Bütün kanunlar, nizamlar ve mühim emirler ait oldukları kalem defterlerine kayıt olunur; bu defterler dolduktan sonra saraydaki evrak mahzenine gönderilirdi. Yeni kayıtlar ise Paşakapısı’ndaki mahzende saklanırdı.

Divan-ı Hümâyûn ve Bâbıâli’deki evrakın çoğu parça kâğıtlar, bir kısmı da ciltli defterler hâlinde idi. Bunlar, senelerine göre tasnifleri yapılarak mahzenlerde saklanırdı. Ehemmiyetlileri, kese ve torbalara konulurdu. Her dairede muameleye tâbi tutulan bir günlük evrak tomar yapılır; her ayın tomarı bir torbaya ve her yılın torbaları da bir sandık veya sandıklara konularak muhafaza edilirdi.

Kırmızı atlastan torbalar

Topkapı Sarayı’nda Kubbealtı’nda Divan-ı Hümayun toplandığı zaman, mühür kırılarak hazine ve arşiv açılır; toplantı bitince kapanıp mühürlenirdi. Kalemlere gelen evraklar, işi bitsin bitmesin, akşam mahzene kaldırılır, sabah tekrar getirilirdi.

Keseler kırmızı atlastan, torbalar da bezden ve atlastan olurdu. Bilhassa sefere gidilirken lüzumlu miktarda kese götürülürdü. Evraklar kese ve torbalara konduktan sonra etiketlenerek yine etiketli sandıklara yerleştirilir ve mahzenlere kaldırılırdı. Sefer hâlinde lüzumlu defterler de beraber götürülürdü.

Evrakların muhafazasından Divan-ı Hümayun azası nişancı mesuldür. Reisülküttâb ve defter emini onun emrindedir. Güzelce tasnif edilen milyonlarca vesika ve defter arasından istenilen defteri süratli bir şekilde bulup çıkaran defter eminidir.

Defter ve kayıtlarda yapılan her türlü düzeltme, nişancının bürosunda ve padişahın talimatıyla yapılabilir. Vesikaların çalınmasında veya tahrifinde rolü olanlar cezalandırılır.

Hazine-i Evrak Binasının dış görünüşü (1940'lı yıllar)
Hazine-i Evrak Binasının dış görünüşü (1940'lı yıllar)

Evrak Konya’ya

Osmanlı Devleti’nde arşivcilik mevzuunda ileri derecede teşebbüs, devrin maliye nâzırı olan Safveti Paşa’nın 1845’de Enderun’daki tarihî vesika ve defterleri bir tertibe koyması ile başlamıştır. Günümüz telakkisine uygun arşivcilik 1846’da Hazine-i Evrak dairesinin kurulmasıyla başlar ve bugünki Osmanlı Arşivi’nin çekirdeğini teşkil eder.

Hazine-i Evrak Nezareti’nin başına getirilen Hasan Muhsin Efendi’nin kıymetli çalışmaları ve 1849 Hazine-i Evrak Nizamnamesi ile arşivcilik muayyen bir nizama girmiştir.

I. Cihan Harbi’nin en ateşli devresinde, İstanbul’un düşmesi mevzubahis olunca, hükümet kendince ehemmiyetli gördüğü arşiv vesikalarından 208 sandığı Konya’ya gönderdi. Ertesi sene bunlar geri getirildi.

4 arşiv

O zaman dört devlet dairesinin ayrı ayrı evrak arşivi vardı: Bâbıâli (sadrazamlık), Bâb-ı defterî (maliye), Bâb-ı seraskerî (askeriye), Bâb-ı Meşihat (şeyhülislâmlık). 1846 yılından sonra Bâbıâli arşivi, Hazine-i Evrak adıyla anılmaya başladı.

XVIII. asırdan itibaren Bâbıâli’nin ehemmiyetinin artması üzerine burada da bir evrak mahzeni yaptırıldı. Divan-ı Hümayun sekreteryası ve arşivi buraya taşındı. O zaman gaye, evraka kolay ulaşmak idi.

Topkapı Sarayı evraka yetmeyince, bunların bir kısmı Atmeydanı’ndaki kârgir Eski Saray mahzenlerine; maliyeye ait olanları bugün Türk-İslâm Eserleri Müzesi olan İbrahim Paşa Sarayı’na ve bunun yanındaki çadır mehterleri kışlasına getirildi.

Askeriye arşivi Bayezid’de bugün üniversitenin bulunduğu yerdeki Yeniçeri Ağası’nın ofisinde idi. Ocak kaldırılıp seraskerlik kurulunca, askeriye arşivi burada kalmaya devam etti. Yeniçeri ağasının ofisi olan Ağa Kapısı da şeyhülislâma tahsis edilince, meşihat arşivi de buraya taşındı.

Osmanlı kâtibi
Osmanlı kâtibi

Ya şimdi?

Hazine-i Evrak Nezareti, cumhuriyetten sonra Başbakanlık Arşivi’ne dönüştürüldü. Ayrıca Topkapı Sarayı, İstanbul müftülüğü, Tapu Kadastro Müdürlüğü gibi Osmanlı devri evrakını muhafaza eden başka arşivler de vardır.

Devlet Arşivleri, İstanbul Osmanlı ve Ankara Cumhuriyet arşivi olarak iki kısımdır. Osmanlı Arşivi 2009’da Kâğıthane’de yeni bir binaya taşındı ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri adını aldı. Tapu, nüfus, müftülük, askeriye, deniz müzesi gibi başka müesseselerdeki bütün eski harfli arşivler de buraya nakledildi.

1846’da Hazine-i Evrak’ın kurulmasından sonraki 150 senede mevcut 150 milyon vesikanın üçte ikisi tasnif edilmiştir. Eski Osmanlı topraklarında kurulan 38 ülkede Osmanlı arşiv vesikası mevcuttur. Şu anda elde bulunan milyonlarca tarihi vesika Osmanlı Arşivi’ni yalnız Türkiye’nin değil, Osmanlı toprakları üzerinde kurulan devletlerin de ana arşivi yapar.

Bundan 20 sene evvel Osmanlı arşivinde çalışan Tokyo Üniversitesi profesörü Yuso Nagata, “Osmanlılarla komşu bile değilsiniz. Ne araştırıyorsunuz?” diye soranlara, “Avrupa'yı tanımak için Osmanlı'yı tanımak lazım. Osmanlı'nın 6 asırlık idare felsefesini çözmeye çalışıyoruz” demişti. İç harb esnasında memurlar, Saraybosna arşivinin bir kısmını keskin nişancı ateşleri altında hayatları pahasına kaçırmaya muvaffak oldular.

1931’de Bulgaristan’a okkası 3 kuruş 10 paraya hurda kâğıt olarak satılan 30-50 ton ağırlığındaki milyonlarca evrakı; muntazaman kâğıt fabrikasına gönderilen vesikaları; İttihatçıların kaçarken yaktıklarını hesaba katmamalıdır. Koskoca Adliye ve Harbiye Nezareti’ne ait nice evrak elde değildir. 1840-1922 arası nizamiye mahkemelerinin bir tane defteri yoktur. Daha Reşit Paşa zamanında, Yeniçeri Ocağı’na ait evrak, saray fırınlarında yakılarak imha edilmiştir.

Rutubetten tuğla hâlini almış veya konfetiye dönüşmüş defterler yanında, çalınıp satılan, yakılıp yırtılan, hoyratça tahrip edilen veya sihirli eller tarafından çekilen vesikalar da az değildir. Mesela arşivde Sultan Vahîdeddin ile alakalı nişan tevcihi dışında evrak neredeyse yok gibidir.

Şu halde arşiv vesikalarının bütün Osmanlı tarihini izaha kâfi olduğunu zannetmek; arşivler açılırsa, tarihin yeniden yazılacağını düşünmek abestir. Arşiv vesikalarının devletin ajanlarınca hazırlandığını ve hâdiselere resmi bakış açısını aksettirdiğini, dolayısıyla hakikatin her zaman orada anlatıldığı gibi olmadığını da unutmamalıdır.

Nemini çeksin diye 1 sene beklendi

Bugünki İstanbul valiliği olan Bâbıâli bahçesindeki arşiv binası yetmeyince, Sadrazam Reşit Paşa zamanında Mimar Fossati’ye yaptırılan ve 1849’da tamamlanan binada toplandı. Yangına karşı emniyetli yapılan binanın nemini çekmesi için beklendi ve evrak ertesi sene buraya getirildi.

İlk zamanlar evraka, arşivde saklanacak ve icabında müracaat edilecek bir vesika gözüyle bakılıyordu. Zamanla tarih çalışmalarında ehemmiyet kazandığı anlaşıldı ve tasnif faaliyetlerine başlandı. Bu faaliyetler fevkalade yavaş devam etti. Ali Emiri Efendi, İbnülemin Mahmud Kemal Bey, Muallim Cevdet Bey ve Fekete Layoş’un hizmetleri mühimdir.

Turgut Özal’ın işaretiyle 1987’de kadro genişletilerek tasnife hız verildi. 1987-1992 arasında, evvelki 140 senede tasnif edilen kadar vesika tasnif edildi. O zamandan beri 50 milyon vesika tasnif edilmiş; onda biri dijitale nakledilmiştir.

Nezaretlerin yazışmaları, halkın yazdığı istidalar, devletlerarası müzakereler, fermanlardan müteşekkil 90 milyondan fazla kayıt evrakından başka 400 bine yakın defter vardır. Bunların en ehemmiyetlisi, Divan-ı Hümayun kararlarının kaydedildiği mühimme defterleri, köylerin ve arazinin kaydedildiği tapu tahrir defterleri ve XIX. asırdan sonra tutulan nüfus defterleridir. Nihayet haritalar, krokiler, fotoğraflar vardır.

Osmanlı arşivlerinin son asırda başına gelen felaketleri inşallah başka bir yazıda ele alırız.