MONTRÖ MUKAVELESİ VE BOĞAZLAR

Lozan ile milletlerarası statüye getirilen Boğazlar, Montrö ile Türkiye’nin kontrolüne bırakılmıştır.
5 Nisan 2021 Pazartesi
5.04.2021

Boğazlar, nakliye kolaylığı temin ettiği için dünyanın iktisadi, siyasi ve sosyal tarihinde mühim inkişaflara sebep olmuş coğrafi mevkilerdir. Marmara boğazları belki de bunların en meşhurlarıdır. Boğazlara benzer avantajları elde etmek için suların yakınlaştığı yerde kanallar açmak da eski, ama pahalı bir âdettir.

İstanbul’un fethinden itibaren Karadeniz gitgide bir iç deniz hâlini aldı. Boğazlar ve buradaki seyrü sefer Osmanlı hâkimiyeti altındadır. Fransa, İngiltere, Hollanda gibi dost devletlere bazı imtiyazlar tanındı.

Rusya’nın galibiyeti üzerine imzalanan 1774 Küçük Kaynarca Muahedesi ile Boğazlar, Rus gemilerine açıldı. Öteden beri, imparatorluğun Boğazlar'dan harp gemilerinin geçemeyeceğine dair an’anesi, 1809'da milletlerarası kaide haline geldi. Bundan sonra imzalanan milletlerarası muahedeler ve bilhassa 1856 Paris Muahedesi de bunu teyid etti. 1871’de Karadeniz’in tarafsızlığı kaldırıldı. Ama Boğazlar’dan harb gemilerinin geçişi, Babıali’nin inisiyatifine bırakıldı.

Boğaz’a hâkim olan

Asrın başında Rusya ihracatının yarıya yakını buradan sevk ediliyordu. Trablusgarp ve Balkan Harbi’nde Boğazlar’ın kapatılması, Rusya’ya çok maddi zarar vermişti. Cihan Harbi, Rusya cihetinden Boğazlar’ın ehemmiyetini arttırdı. Boğazlar’ın kapatılması sebebiyle müttefiklerinden yardım alamayan Rusya’nın çöküşüne yol açtı. Demek ki Boğazlar’a hâkim olan güç, Rusya’yı siyasî, askerî ve iktisadî olarak tehdit etmekteydi. Bu sebeple Rusya, Boğazlar’ın enternasyonalize edilmesi tezini müdafaa ediyordu.

Sevr Muahedesi gibi, Lozan Muahedesi (m.23) ve bunun mütemmimi olarak İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Rusya, Yugoslavya ve Türkiye tarafından imzalanan “Boğazların usul-i idaresine dair mukavelename” de bu tezi kabul etti. Türkiye söz sahibi olmaktan çıkarılarak, Boğazlar, her çeşit askerî güçten arındırıldı. Artık milletlerarası bir konsorsiyum tarafından idare edilecekti. Deniz ve hava geçişleri, harb ve sulh zamanında tam serbetiyi haizdi. Boğazlar, ayrı bayrağı bulunan otonom bir devlet gibiydi.

Bunu çaresiz kabul eden Türkiye’nin ümidi, I. Cihan Harbi’nden sonra Milletler Cemiyeti’nin silahlanmayı önleyerek muhtemel harblerin önüne geçmesiydi. Ama bu, mümkün olmadı. Japonya’nın 1936’da Mançurya’ya taarruzu ile başlayan hadiseler neticesinde dünya kendisini hummalı bir silahlanma ve dehşetli bir harbin içinde buldu. Milletlerarası hukuktaki pacta sunt servanda (ahde vefa) kaidesinin istisnası olan clausula rebus sic stantibus (şartlar değişmedikçe ahde uyulur) kaidesini işletmenin zamanı gelmişti.

Bogaz

Fırsattan istifade

İngiltere’nin XIX. asrın ikinci yarısındaki düşmanca politikasını, cumhuriyetin kuruluşundan sonra terk etmesi, hatta Rusya’ya karşı desteklemesi ve kendisine yakınlaştırmak istemesi, Boğazlar’da Türkiye’nin önünü açtı. Türkiye hariciye vekili Tevfik Rüştü Aras, 1935’te Milletler Cemiyeti Konseyi’nde bir konuşma yaparak Boğazlar’ın silahsızlandırılmasının, Türkiye’nin müdafaasını zayıflattığını söyleyip bu statünün değiştirilmesini istedi. İngiltere, Fransa ve İtalya alakasız görünürken, Rusya destek verdi.

Nazi Almanya’sı ile Faşist İtalya’nın Ortadoğu ve Akdeniz’de nüfuz kurma faaliyetleri İngiltere’yi endişelendiriyordu. İtalya’nın Habeşistan’ı işgali ve Almanya’nın Ren mıntıkasını silahlandırması, Türkiye’ye beklediği fırsatı verdi. 10 Nisan 1936’da Lozan Boğazlar Mukavelesi’ne taraf olan devletlere birer nota vererek Boğazlar’ın statüsünün değiştirilmesini talep etti. Başta İngiltere olmak üzere, İtalya hariç hepsi buna müsbet cevap verdi.

Bağı gevşiyor

22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montrö (Montreaux) şehrinde toplanan konferansta, Türkiye’nin tezine mukabil, Rusya ve İngiltere de birer tez ileri sürdü. Rusya, Boğazlar’ın Türkiye tarafından silahlandırılmasını kabul ediyor; ama Karadeniz’e sahili olmayan devletlere ait harb gemilerinin geçirilmemesini istiyordu. Rusya, Lozan’da da Boğazlar’ın silahsızlandırılmasına muhalif idi. İngiltere ise, Karadeniz’e sahili olsun olmasın bütün devletlerin bir tonaj tahdidine tabi olarak geçişini müdafaa ediyordu.

Müzakereler neticesinde, 20 Temmuz 1936 tarihinde Montrö Mukavelesi imzalanarak Türkiye’nin tezi büyük ölçüde kabul edildi. Boğazlar’ın askerden arındırılması hükmü ve Boğazlar’ı idare eden Milletlerarası Boğazlar Komisyonu kaldırıldı. Mıntıkanın emniyeti Türkiye’nin inisiyatifine bırakıldı. Geçen ticaret gemilerinden, sağlık kontrolü, fener ve kurtarma hizmeti mukabili ücret alabileceği kabul edildi. Ancak altın frankın zamana intibakında yaşanan problemler (dolara endekslenmesi, altının ise yükselmesi) sebebiyle bu madde hakkıyla tatbik edilemedi.

Türkiye, İngiltere, Fransa, Rusya, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya, Avustralya ve Japonya arasında imzalanan mukavele, 2 sene sonra İtalya tarafından da imzalandı. Müddeti 20 sene olup, taraflar fesh istemezse, mukavele kendiliğinden devam edecekti. 1956’da tarafların hiç biri fesh istemediği için mukavele bugün de meriyettedir.

Bugün Türkiye, başka bir su yolu açsa bile, ecnebi gemileri Boğaz yerine buradan geçmeye mecbur edemez. Belki beklememek adına parayı verip başka yolu tercih edebilirler. Montrö’yü feshedebilmek, ancak milletlerarası bir güce sahip olan tarafın harcıdır. Bu takdirde kimine göre Lozan hükümleri cari olacaktır ki, bu Türkiye’nin aleyhinedir. Kimine göre ise bu hususta hiç hüküm yokmuş gibi olur ki, milletlerarası bir mukaveleye ihtiyaç gösterir. Her halükârda Boğazlar’ın statüsünü bir devletin tek başına tayini kolay değildir.

Montrö Konferansı
Montrö Konferansı

Sulh zamanı

Montrö Mukavelesi’ne göre sulh zamanında veya Türkiye’nin taraf olmadığı bir harb esnasında, ticaret gemileri Boğazlar’dan serbestçe geçebilecektir. Türkiye’nin taraf olduğu bir harbde, düşman olmayan devletlere ait ticaret gemileri belli şartlar altında serbestçe geçebilecektir. Geçiş ücreti alınamayacağı gibi, kılavuzluk hizmeti de mecburi değildir.

Sulh zamanında Karadeniz’e sahili olmayan devletlere ait harb gemileri serbestçe geçebilecek; ama transit geçişlerde gemi sayısı 9’u ve mecmu tonajı da 15 bin tonilatoyu geçmeyecektir. Bu devletler Karadeniz’de en fazla 21 gün ve nihai olarak 30 bin tonilatoluk harb gemisi bulundurabilecektir.

Ayrıca geçişten evvel Türk hükümetine ihbarda bulunulacaktır. Türkiye, 10 bin tonilatodan büyük harb gemilerine, denizaltı ve uçak gemilerine izin vermeyebilecektir. Boğaz limanlarına dostluk ziyareti yapan gemiler tonaj hesabına katılmayacaktır.

Karadeniz’de sahili bulunan devletler, sulh zamanında tonaj ve adet tahdidi olmaksızın; ama teker teker ve en çok iki destroyer ile beraber geçebilecektir. Karadeniz dışında yaptırdıkları veya satın aldıkları gemileri, önceden bilgi vererek gündüz ve satıhtan geçirebilir. Uçak gemilerini bunlar da geçiremez.

Harb zamanı

Kendisinin iştirak ettiği bir harbde, Boğazlar’dan geçişte bütün inisiyatif Türkiye’ye aittir. Kendisinin iştirak etmediği bir harbde, muharib devlet gemilerinin Boğazlar’dan geçişi yasaktır. Türkiye harbde olmasa bile, kendisine yakın harb tehdidi altında hissettiği zaman, harb gemilerini geçirmeyebilir. Ancak Birleşmiş Milletler’in üçte ikisi münasip bulmazsa, bu tedbirleri alamaz. Boğazlar’dan geçecek sivil tayyarelerin güzergâhı da Türkiye tarafından tayin edilir.

Montrö’nün sebebi

Montrö, Türk-İngiliz ve Türk-Sovyet münasebetlerinde bir dönüm noktası sayılır. O zaman dünyada oyun kurucu devletlerin başında gelen İngiltere olmasa, bu mukavele imzalanamazdı. 1937’de Karabük Demir Çelik, İngiltere’nin yardımıyla kuruldu. Ardından Türkiye’ye 16 milyon liralık kredi açtı. Bütün bunlar Türkiye’yi Almanya’dan uzaklaştırmak içindi. Sovyetler, bu Türkiye-İngiliz yakınlığından rahatsız olsa da ses çıkarmadı. Montrö, II. Cihan Harbi’nde Türkiye’nin tarafsız kalabilmesini temin eden iki büyük tavizden biridir. (Diğeri Hatay’dır.)

Ticaret gemilerinin -sıhhi engellemeler haricinde- gece gündüz serbestçe geçebilmesi, kılavuz ve romorkör almanın da ihtiyari oluşu bir risktir. 1994’te Nassia tanker kazasından sonra Türkiye bu hususta -Rusya’nın reaksiyon gösterdiği- bir nizamname hazırladı. 200 m.den uzun gemilerin gece geçişi yasaklandı. 250 m.den uzun olanlara kılavuz mecburiyeti getirildi. Ondan beri de trafik kesafetinden kaynaklanan bir kaza yaşanmadı.

Boğazlarda üs

Stalin, 10 Şubat 1945’te Yalta’da Roosevelt ve Churchill ile bir araya geldiğinde Boğazlar’ın statüsünü dile getirdi ve Montrö’nün revizyona tabi tutulmasını istedi. Japonya’nın bile Rusya’dan fazla hakka sahip olduğunu; Türkiye’nin bu vasıtayla Rusya’nın boğazını sıktığını söyledi. Roosevelt gayet umursamaz bir tavırla, ABD ve Kanada arasında 3000 millik sınır olduğunu; ama yüz yıldır hiç asker beklemediğini söyleyerek “Siz de inşallah böyle olursunuz” deyip geçiştirdi.

Stalin’i kızdırmaktan korkan Churchill, ara formül buldu. “Montrö’de [Rusya lehine] değişiklik lazımdır. Bunu gelecek toplantıda hariciye nazırları ele alsınlar. Rusya, müşahhas teklif getirsin. Türkiye de haberdar edilsin” dedi. Zaten Stalin, bir sene evvel, harbden bunalmış İngiltere’nin bu yolda muvafakatini almıştı. Ona göre “İnönü geçen sene harbe girmeyi reddederek fırsatı kaçırmıştı”.

Churchill tarafından haber uçurulan ABD hükümetinin 1944’te mevzuya dair görüşü şu şekildeydi: “Harbde Rusya’ya yardım edememek Montrö yüzünden değil, Balkanların Alman işgalinde olmasından dolayı idi. Montrö değişir de, Türkiye’nin hâkimiyeti zayıflarsa, Balkanlarda stratejik ve politik muvazene bozulur.”

Türkiye, 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya harb ilan edince, Montrö’nün tadili rafa kalktı. Ama kriz bitmedi. Rusya, Türkiye ile akdettiği 1925 tarihli tarafsızlık ve saldırmazlık paktını 19 Mart 1945’te feshetti. Böylece Türkiye için açık bir düşman haline geldi. Almanya’nın mağlubiyeti, dünya dengesini bozmuştu.

7 Haziran 1945’te Stalin, Ankara’ya nota vererek Kars ve Ardahan’ın terki ve Boğazlar’da Rusya’ya üs verilmesi mukabilinde ittifak teklif etti. Ardından Boğazlar’ın statüsünün, Türkiye, Rusya, Bulgaristan ve Romanya tarafından tayinini istedi.

17 Temmuz 1945 tarihinde Potsdam Konferansı’nda Churchill, bu meseleyi Rusya ile Türkiye’nin aralarında halletmeleri gerektiğini söyledi. Rusya’nın, Afrika’daki İtalyan sömürgelerinden pay istemesi, İngiltere’yi ve ABD’yi ürkütmüştü. İkisi de Türkiye’ye arka çıkmaya mecbur oldu. Montrö yerinde kaldı. Truman doktrini, Türkiye ve Yunanistan’ı himayesi altına aldı. Böylece Türkiye 150 senelik İngiltere mihverinden çıkarak, 1946’dan itibaren ABD mihverine girdi.

Zaman değişti. Montrö, bugün Türkiye’den sonra en çok Rusya’ya yarayan bir mukaveledir. Boğazlar üzerinden yıllarca Suriye’ye yardım göndermektedir. Yeni bir su kanalı ise başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin işine gelecektir.