Âyet-i kerimeler, değerlendirilirken sadece sebeb-i nüzûl ve siyâk-sibâk gözönünde bulundurularak mı değerlendirilir? Bir âyet-i kerime, sebeb-i nüzûl veya siyâk-sibâk dikkate alınmadan delil olabilir mi? Bu açıdan, Hazret-i Peygamber veya Eshab-ı Kiramın âyet-i kerimeleri tefsirinde izledikleri metod nasıldır?
İctihadın şartları sayılırken, esbab-ı nüzul ve esbab-ı vürudu (yani âyet-i kerimelerin geliş ve hadis-i şeriflerin söyleniş sebeplerini) bilmenin şart olduğu bildiriliyor. Esbâb-ı nüzul ve vürudü bilmeyen, nassı doğru ve etraflı bir şekilde anlayamaz. Nitekim Hazret-i Peygamber, "Ümmetimden en korktuğum şey, müşrikler hakkında gelmiş âyet-i kerimeleri, müslümanlara mal etmeleridir" buyurmuştur. Yine "Kur'an-ı kerimi kendi reyiyle tefsir eden -doğru olsa bile-hata etmiştir" hadis-i şerifi esbab-ı vürudu bilmenin ehemmiyetini göstermektedir. Sahabiler arasında, birbirlerinin ictihadlarını analiz ederkenn, esbab-ı nüzule mutabık olup olmamasını da dile getirdiği bilinmektedir.

Şu halde nassın tercüme manasını anlamak için esbab-ı nüzul ve vürudu bilmek şart değildir. Ama tefsir ve hüküm çıkartmak için faydalıdır. Yine de vâcibdir denemez. Her âyet-i kerimenin veya hadis-i şerifin iniş veya söyleniş sebebini herkesin bilmesi beklenemez. Ancak siyak ve sibak, âyet-i kerimenin doğru anlaşılmasında esbab-ı nüzulden bile daha mühimdir. Öte yandan bir sebebin hususîliği, hükmün umumîliğine tesir etmez. Evlenmek istediği kadının arkasından Medine’ye hicret eden kişi hakkında söylenen “Ameller niyetlere göredir” hadis-i şerifi, sadece bu meseleye münhasır görülemez.


20 Mayıs 2012 Pazar
Alakalı Başlıklar