İSTANBUL’UN AVRUPA’DAKİ İKİZİ: LİZBON

Bir müddet evvel Portekiz’in başşehri Lizbon’daydım. İstanbul’a bu çok benzeyen sevimli şehirden intibaları ve fotoğrafları sizinle paylaşıyorum.
6 Kasım 2013 Çarşamba
6.11.2013

Bir müddet evvel Portekiz’in başşehri Lizbon’daydım.

İstanbul’a bu çok benzeyen sevimli şehirden intibaları ve fotoğrafları sizinle paylaşıyorum.

Portekiz’in başşehri Lizbon, Tejo nehrinin Atlas okyanusuna döküldüğü yerde 7 tepe üzerine kurulmuş bir şehir. İstanbul’a çok benzer. Nehir, Boğaz gibi şehri ikiye böler. Boğaz Köprüsü’ne benzeyen kırmızı köprü ile Avrupa’nın en uzun köprüsü Vasco di Gama iki yakayı birbirine bağlar. Milattan önce kurulan, 450 sene Müslümanların elinde kalan sâkin, sıcak, sevimli bir şehir. 2 milyon nüfusu var.

Şehrin karşı kıyısında devâsâ Hazret-i İsa heykeli. Bir eşi Rio de Janerio’da. II. Cihan Harbi’ne girmemenin şükrânesi olarak yapılmış.

Eyfel kulesi mimarının talebesi tarafından 1902’de yapılan 40 m. uzunluğundaki Santa Justa Asansörü ile yukarı mahallelere çıkılır. Terası da, turistlere güzel bir Lizbon manzarası ikram eder. Lizbon'da sokaklar çeşitli desenlerde siyah-beyaz taşlarla kaplıdır.

Alfama tepesinde Keltler’de kalma Sao Jorgo Kalesi, 1255’te Lizbon Hristiyanlar tarafından fethedilince kraliyet sarayı olarak kullanılmış.

Kale mahallesi, daracık sokaklarda, pencereleri çiçekli, balkonları çamaşır asılı eski evlerden müteşekkil.

Eski Lizbon Câmii, şimdi katedral. Önünde Balkan Çingenesi dilenci.

Üsküdar doğumlu petrolcü Kalust Gülbenkyan (1869-1955), ömrü boyu topladığı sanat eserlerini 1940’da İstanbul’da kendi adıyla kurulacak bir müzeye bağışlamak istedi. Bizim hükümet kabul etmeyince, yaşadığı Lizbon’da kurulan bir müzede tehir ediliyor. 6 bin civarında el yazması kitap, halı, kumaş, işleme, tablo, porselen, antika ile bedava gezilen zengin bir müze. Bugün ilmî çalışmalara finans sağlayan Kalutsyan Vakfı, çok zengin; reisi de ülkede reisicumhur muamelesi görüyor.

Lizbon’un 20 km batısındaki Belem, Avrupa’nın en uç noktası. Dünyayı keşfe çıkan denizciler için dikilmiş 1960’da yapılan 50 metrelik Keşifler Âbidesi ile meşhur. Yerde dünya keşifler haritası… Arkada Yeronimos Manastırı, Vasko de Gama’nın Hindistan’dan getirdiği servet ve beyaz kum taşları ile yapılmış.

Meşhur denizcinin mezarı da burada.

XVI. asırdan kalma Belem Kulesi, Kaptanlara bu kulede mühürlü bir ferman verilir; ancak denize açıldıktan sonra mührü açıp gideceği yeri öğrenirmiş. 1755 zelzelesinde kayıp, denizin içine oturmuş. Arkada Atlas Okyanusu…

 

Manastırın yanında her zaman hınca hınç dolu Belem Pastanesi (Antiga Confeitaria de Belem) bulunur. Meşhur Belem pastasını (pasteis de nata) uzun kuyrukta bekleyerek alabilirsiniz. Rivayete göre manastır yapılırken veya şarap tortusunu ayıklamak için yumurta akı kullanan keşişler, artan yumurta sarılarından böyle bir pasta yapmayı keşfetmiş. Pastayı bilen üç kişi, gizilce yoğurur; bayilik de vermez. Haftada 100 bin parça satılmaktadır. Resmin arkasında görüldüğü gibi, evlerin çoğu buraya mahsus Azuyelos denilen desenli seramiklerle kaplı.

Şehirde bizdeki eskilere benzer tramvaylar çalışır. Bunlardan biri kaleyi tırmanırken..

Resimde şal satan siyahlı kadın… Portekiz’de eşini kaybeden kadınlar ölene kadar, babasını kaybedenler iki yıl siyahlarla gezer. Kocası denize açılıp dönmeyen kadınların deniz kenarında oturup okyanusu seyrederek söyledikleri fado denilen ağıtlar, bugün Lizbon kültürünün bir parçasını teşkil ediyor. Meraklısını ağırlayan fado kulüpleri var.

Eskiden boğa güreşlerinin yapıldığı, idam cezalarının infaz edildiği Rossio meydanı (üstte) ile trafiğe kapalı, şık mağazaların bulunduğu bir sokağa açılan Figueria meydanı şehrin iki mühim mevkiidir.

Yeni Lizbon Câmii’nin içi…

Sokak çalgıcısı ve köpeği…