SAHTE OSMANLILAR

Fransa’da başına fes geçirip kendisini IV. Selim adıyla padişah ilan eden adam, aslında İskenderiye’de hânedanın da doktorluğunu yapan bir Fransızın üvey oğludur.
17 Ağustos 2015 Pazartesi
17.08.2015

Osmanlıların, İslâm tarihindeki parlak rolünü ve itibarını gören bazıları, kendilerini hânedana nisbet iddiasında bulunmuşlardır. Bu sahte iddiaları ile çok safdilleri de kandırmaya muvaffak olmuşlardır. Böylesine, Romanov, Habsburg gibi Avrupa hânedanlarında da rastlanır.

İngiltere Kralı III. Richard, tahta çıkınca, 1483’te 12 ve 10 yaşındaki iki küçük yeğeni Edward ve Richard’ı Londra Kulesi’ne kapatmış ve prensler bir daha görülmemişti. Kral’ın emriyle öldürüldükleri zannedilse de, sonradan bunlar olduğunu iddia edenler ortaya çıkmış ve hayli taraftar toplamıştır. III. Richard, tahtı Tudorlara kaptırdıktan sonra, genç prenslerin öldürüldüğü ilan edildi. Prens Richard olduğunu iddia eden Lambert Simnel adında bir köylü çocuğunun etrafında epey adam toplanarak ayaklandı. Çocuk sonra Edward Plantagenet olduğunu iddia etti. III. Richard’ın kız kardeşi Burgondiya Düşesi Margaret de muhtemelen siyasi sebeplerle kendisini destekledi. İsyan bastırıldı ve idam edildi. Daha sonra Perkin Warbeck, Prens Richard olduğunu iddia etti ve Burgondiya Düşesi’nin desteğiyle ayaklandı. İskoçya Kralı IV. James tarafından tanındı. İrlanda’da IV. Richard adı ile taç giydi, bir İskoç asilzadesiyle de evlendi. Sonradan yakalandı, yalan söylediğini itiraf etti ve idam olundu. Princes in the Tower (Kuledeki Prensler) hikayelere mevzu olmuştur. 1674’de Londra Kulesi’nde yapılan tadilat esnasında iki çocuk iskeleti bulunmuş; bunların prenslere ait olduğu düşünülerek Kral’ın emriyle Westminster Abbey’e gömülmüştü.

Kuledeki Prensler

Fransa Kralı XVI. Louis tahttan indirilip 1793’te öldürülünce, Kralcılar ve başka devletler, Temple hapisnhanesine kapatılan 8 yaşındaki dauphin’i (veliahd) XVII. Louis adıyla kral tanıdılar. Genç kral hapishanedeki kötü şartlar sebebiyle 1795’te öldü. Ancak yerine baştasının geçirilerek kaçırıldığı, Fransa dışında yaşadığı şayiası yayıldı. Otuzdan fazla kişi XVII. Louis olduğunu iddia etti. 1999 senesinde yapılan DNA testleriyle, hapishanede ölen gencin, XVII. Louis olduğunu ilan ettiler. Bu mevzuda onlarca kitap yazılmıştır.

Yemelyan İvanoviç Pugaçov adında asker kaçağı bir Don Kazakı, Çar III. Piyotr olduğu iddiasıyla ayaklandı. 30 bin köylüyü kandırmaya ve Rusya’nın cenub beldelerini ele geçirmeye muvaffak oldu. İsyan zor bela bastırıldı ve Pugaçov 1775’te Moskova’da asıldı.

1920’de Anna Anderson adında bir kadın, Grandüşes Anastasia olduğunu idida etti. Çok kişiyi de inandırdı. Ancak Çar’ın Avrupa bankalarındaki parasını alabilmek için açtığı davaları kaybetti. Çariçe’nin kardeşi tarafından açılan ve 1927’de neticelenen bir tahkikat,  Franziska Schanzkowska adında Polonyalı akıl hastası bir fabrika işçisi olduğunu ortaya çıkardı. 1990’dan sonra yapılan DNA testi de bunu tasdik etti. Amerika’ya giderek evlendi ve 1984’te ölene kadar da iddiasından vazgeçmedi. 1990’dan sonra, çarlık ailesinin diğer ferdleriyle beraber Anastasia’nın da cesedi bulundu ve merasimle defnedildi. Hikaye, filmlere mevzu oldu.

Kuzey Afrika ve Mısır’da hüküm süren Fâtımî devletinin kurucusu Ubeydullah Mehdi, kendisinin Hazret-i Fatıma’nın soyundan geldiğini iddia ederek avamı buna inandırmış, öyle ki hanedan Fâtımî diye anılmıştır. Halbuki kendisi Silmiyye şehrinde Said adında bir demirci; dedesi Keddah ise Mecusi idi. 

İran Şahı İsmail de Hazret-i Fatıma soyundan geldiğini iddia etmiş, hatta tarihçilere düzmece bir şecere bile hazırlatmıştı. Halbuki Erdebil tekkesi şeyhlerinin soyundan olduğu herkesle malum olup, büyük dedesi Sincar’dan Azerbaycan’a gelmiş bir Kürt idi.

Düzmece Mustafa 

Ankara Savaşı sonrasında Emir Timur’un Semerkant’a rehine olarak götürdüğü Şehzâde Mustafa olduğu iddiasıyla 1419’da Rumeli’de birisi ayaklandı. Eflak Beyi ve Aydınoğlu Cüneyt Bey kendisine yardımcı oldu. Hatta Evrenosoğlu ve Gazi Timurtaş’ı bile kendisine inandırdı. Padişahlığını ilan edip para bile bastırdı. Hayli kişiyi, hatta beyleri de kendisine inandırdı. 

Çelebi Sultan Mehmed, bu taht müddeisinin üzerine yürüdü. Mağlup olan Mustafa, Selanik kalesine sığındı. Padişah, bunun iadesini istedi. İmparator araya girerek, siyasi mülteci saydığı bu kişiyi yıllık 300 bin akçe mukabilinde rehin tutup salıvermemeyi taahhüt etti. Sonra da Limni adasında muhafaza altına aldı.

1421’de Sultan II. Murad tahta geçince, Bizans Mustafa'yı serbest bıraktı. O da Edirne’de hükümdarlığını ilan etti. Üstüne gönderilen Bayezid Paşa kumandasındaki asker, taht müddesinin ettiği bir iki söz üzerine ona iltihak etti. Mustafa, Anadolu’ya geçti. Sultan II. Murad, kendisini Ulubad’da karşıladı. Gizlice adamlarını elde edince Mustafa, Biga üzerinden Gelibolu’ya kaçtı. 

Kendisini takip eden Sultan Murad, bu firara yardım eden Biga kadısını idam ettirdi. Mustafa, beri sahile geçmemesi için Sultan Murad’ın gemilerini topa tuttuysa da muvaffak olamadı. Edirne üzerinden Eflak’a kaçarken Kızılağaç Yenice’sinde adamlarının hıyaneti neticesinde ele geçirildi. Hanedandan olmadığı gösterilecek şekilde bir eşkıya gibi asılarak idam edildi. Ona aldanan Rumeli beylerini ise Padişah affetti. Ama imparatoru affetmeyerek şehri kuşattı.

Osmanlı tarihçileri, bunun şehzade değil, bir düzenbaz olduğu kanaatindedir ve Düzmece (Düzme, Sahte, Nâbedîd, Ca’lî) Mustafa diye anarlar. Modern bazı tarihçiler ise hakiki şehzade olduğu fikrindedir. Romen tarihçi Iorga’ya göre isyan eden, biri hakiki diğeri sahte iki Şehzade Mustafa vardır. 

İstanbul’daki Orhan

İstanbul’un fethi esnasında burada Şehzade Orhan diye anılan birisi vardı. Bunun hanedandan olup olmadığı, öyle ise kim olduğu belli değildir. Halkondil ve Frances’den naklen Hammer, bunun Emir Süleyman’ın oğlu Orhan olduğunu söyler. Bu Şehzade, babasının mağlubiyeti ve katli üzerine Bizans’a sığınmıştı. Sonra Çelebi Sultan Mehmed’e yenilip Bursa’ya sürülmüş ve burada 1429’da vebadan ölmüştü. Friedrich Giese ve Yorga, bunun Sultan II. Murad’ın oğlu olduğunu söylerse de, bu Orhan babasının sağlığında Edirne’de ölmüş ve Darülhadis bahçesinde defnolunmuştu. 

Dukas, Yıldırım Sultan Bayezid’in oğlu Şehzade Kasım’ın oğlu olduğunu, Şehzade Kasım’ın Emir Süleyman tarafından Bizans’a rehine verildiğini, 1417’de öldüğünü söyler. Sultan Fatih’in de yakınında bulunan Kritovulos ise, Çelebi Sultan Mehmed’in oğlu olduğu kanaatindedir. Böyle ise Musa Çelebi ile olan mücadelesinde, yardımına mukabil imparatora rehine verilmiş olabilir. Yılmaz Öztuna, Dukas’a, Uzunçarşılı, Kritovulos’a meyyaldir. Evliya Çelebi, Kasım’ın dört oğlu olup Bursa Muradiye Külliyesi’nde medfun bulunduğunu söyler.

Gariptir, Sultan Murad tahtta iken bu kişinin hiçbir siyasi faaliyeti görülmemişti. Sultan Murad tahttan feragat edince, imparator onu piyasaya çıkarmıştır. Evvela Çatalca, burada tutunamayınca, Deliorman havalisinde taraftar toplamaya çalışmışsa da, yolları kesilince Midye’den bir gemiye atlayıp İstanbul’a kaçmıştır. 

Sultan Mehmed son defa tahta çıktığında, üzerine yürülen Karamanoğlu ile muharebeye giderken, imparator, Orhan’ın 300 bin akçe olan tahsisatının iki misline çıkarılmasını istedi. Padişah bu tehditvari talebi bildiren elçileri güler yüzle tatlı dille karşılayıp, dönüşte icabına bakacağını söyledi. Zafer kazanıp Edirne’ye dönünce, tahsisatı tamemen kesti ve fetih hazırlıklarına girişti. Hatasını anlayan imparator telaşlanıp tahsisattan vazgeçtiğini beyan ettiyse de faydası olmadı.

İstanbul muhasarası esnasında Kumkapı’dan Samatya’ya kadar olan surları müdafaaya memur olan Orhan, şehrin düştüğünü öğrenince papaz elbisesi giyip asker arasına karışarak kaçmaya teşebbüs etmiş, ama tanınınca surlardan aşağı düşerek ölmüştür. Kesik başı Padişah’a götürülmüştür. 

Melankolik genç

1598’de tarihçilerin tabiriyle “mâlihülyaya (melankoliye) müptela bir genç” Sultan II. Selim’in oğlu Şehzade Süleyman olduğunu, Sultan III. Murad tahta çıktığında kanun-i kadim mucebince ademe gönderilenler arasından, yerine bir benzeri konularak kaçırıldığını, uzun zaman gizlendiğini, saltanat hakkının kendisine ait bulunduğunu iddia etti. 

Görenlerden, Sultan II. Selim ve Sultan III. Murad’a benzetip inananlar oldu. İstanbullular epey bu düzmece şehzadenin hikayesiyle oyalandıktan sonra Sultan III. Mehmed’in huzuruna çıkarıldı ve boynu vuruldu.

Türk korkusu

Türk korkusunu bertaraf etmek için kullanılan vasıtalardan biri de sahte taht vârisleri olmuştur. Bilhassa XVII. asırda bunlardan boldur. Sultan II. Murad’ın oğlu olduğu iddia edilen Bâyezid (veya Ahmed), Calixtus Ottomanus adıyla papa III. Calixtus tarafından vaftiz edilmiş; Alman İmparatoru III. Friedrich’in maiyetinde gezmiş; kendisine Bruck şatosu verilmiş; 1496’da ölmüştür. Hakkında romanlar yazılmıştır. 

1615’lerde Sultan III. Mehmed’in büyük oğlu olduğunu iddia eden Yahya adında bir Rum, Avrupa saraylarını dolaşmıştır. 

Sultan II. Osman’ın Ahmed adındaki şehzâdesi olduğunu iddia eden biri (1620-1706), papa IX. Clementus tarafından vaftiz edilmiş; soyu Osmani adıyla Malta’da bugüne kadar gelmiştir. Halbuki Sultan II. Osman’ın yegâne oğlu Ömer ve Mustafa bebekken ölmüştür. 

Bir de Padre Ottomano adıyla padişahın oğlu olduğu iddia edilen bir genç vardır. Hacca giderken gemisi Venediklilerin eline düşen harem ağasının câriyesinin çocuğudur. Yıllarca Avrupa’da dolaştırılarak Fransa tarafından 1660’da Osmanlı tahtının vârisi ilan edilmiş; Venedik Harbi vesilesiyle Osmanlılara karşı kullanılan bu zavallı genç nihayet manastıra kapanarak Malta’da veremden ölmüştür. 

Ahmed Nadir adında Polonya muhtedisi bir Rus ajanı; Sultan IV. Mustafa’nın oğlu olduğu iddiasıyla dünyayı dolaşmış; 12 lisan konuşan bu genç, Mısır’da yaverliğe getirilmiş; sonra (vazifesi bitmiş olacak ki) birdenbire kaybolmuştur. Bu sefer Lazar Brancovan adıyla Romanya’da ortaya çıkmış; Brancovan hânedanının vârisi olduğunu iddia ve sahte vesikalar ibraz etmişse de, kabul görmemiştir. 

Bir Akkoyunlu tarihindeki bilgilere istinâden Sultan II. Murad’ın, Şehzâde Yusuf adında bir oğlu olduğu; Sultan Fatih tahta çıkınca Tebriz’e kaçırıldığı; buradan da Hindistan’a geçerek Âdilşahlar devletini kurduğu ve Osmanlı soyundan geldiği iddiasında bulunduğu söylenir. 

Cem Sultan soyundan geldiğini iddia edenler Avrupa’da hâlâ mevcuttur. Maltalı arkeolog George Alexander Said-Zammit, Cem Sultan’ın 17. kuşaktan torunu olduğu iddiasındadır. Güya Cem Sultan’ın Rodos’ta kalan oğlu Murad şövalyeler tarafından vaftiz edilerek Pierre adını almış; Maria Concetta Doria adında bir İtalyanla evlenmiş. Papa tarafından prens yapılmış. Oğlu Cem ise Nicola Saytus adıyla Malta’da yaşamış; 1536’da ölmüş. Halbuki Rodos’un fethedilince (1522), Cem Sultan’ın oğlu Murad ve torunu Cem olduğu iddia edilen iki şahıs, padişahın emriyle idam edilmişti. Zammit, o zamanki hânedan reisi Osman Ertuğrul Efendi’ye bir mektup yazarak bulduğu vesikaları ibraz etmiş; Osman Efendi ne desin, ‘Sizi bir Osmanlı şehzâdesi olarak kabul edemem. Siz artık Papalık Prensi sayılırsınız’ cevabını vermiştir. Zammit son yıllarda bu iddiasından vazgeçmiştir.

Opera librettosu

1937’de İskenderiye’de Salâhaddin adında biri, Sultan Hamid’in oğlu olduğunu iddiasıyla, bazılarını dolandırmaya çalışmış; hükümetçe hapsedilmişti. 

Bu sahtekârlardan biri, 50 senedir Amerika’da yaşayan Nadine Dowson Arabyan (1943) adında bir Ermeni kadınıdır. Babasının, Sultan Hamid’in İran prensesinden doğan oğlu olduğunu iddia eder. Başına fes geçirip kendisini IV. Selim adıyla padişah ilan eden bu adam, İskenderiye’de hânedanın da doktorluğunu yapan bir Fransızın üvey oğludur. 1991’de ölmüş; yerine torunu Nubar’ı bırakmıştır. Operet librettosuna benzeyen bu traji-komik maceranın vesikası, oyuncularının beyanlarıdır. Anlatılanların her kelimesi uydurmadır. Bir zamanlar gürültülü milletvekilliği ile adından söz ettiren Merve Kavakçı, Nadine’i gerçek sultan sanıp Amerika’da ziyarete giderek röportaj yapmıştı. 

Gazeteci İsmet Bozdağ, son zamanlarında evlenip birkaç sene evli kaldığı karısı Hanzade Ulusoy’un Sultan Hamid’in torunu olduğunu iddia etmiştir. Karısının ölümünden 2 sene sonra ortaya attığı bu iddiaya şaşılmaz. Zira daha evvel de Sultan Hamid’in hatıraları diye iki uydurma kitap neşretmiştir. 

Kanada’da modellik yapan ve Prens Konstantin adını kullanan bir genç de, Sultan IV. Mustafa’nın soyundan geldiği iddiasındadır. Bu da uydurmadır. 

Vaktiyle Paris’te Prens Salih adıyla hânedan mensubu olduğunu iddia eden; bu sıfatla Papa, Chirac, Ürdün ve Fas meliki gibi devlet adamlarına mektup yazarak çoğunu 25 biner frank dolandırmaya kalkan bir sahtekâr vardı. Erbakan’a bile mektup yazıp cevap almıştı. İslâmcılık iddiasındaki kişilerin, Osmanlı tarihi hususundaki bilgisizlikleri şaşırtıcıdır. Bu adam, Fransa’daki hânedan mensupları tarafından tesirsiz hâle getirildi. 

Büyükada’da oturan Nesrin adında meczup bir kadın, kendisini Neslişah Sultan diye tanıtarak çeşitli cemiyetlere girip çıkmaktadır. 

Hânedan mensupları, bu gibi sahtekârlara engel olmak maksadıyla, merkezi Paris’te bulunan Osmanlı Hânedanı Vakfı’nı (Maison d’Ottoman) kurmuşlar ve bir de şecere neşretmişlerdir.