HAPİS CEZASI, MAHKÛMA MI, YOKSA MASUM AİLESİNE Mİ?
Osmanlılarda cezalar ve hapishaneler

Para cezası zengine, hapis cezası berduşa dokunmaz. Bedeni ceza herkesi hizaya getirir.
3 Nisan 2013 Çarşamba
3.04.2013

Mahkûmların aileleriyle görüşmesine imkân tanınacakmış. Bu tatbikat Belçika’da başladı. İslâm hukuku böylece çağın ilerisinde kaldı. Bu hukuka göre mahkûmlar belli zamanlarda eşleriyle bir araya gelebilir. Mahkûmun değil, kadının hakkını korumak içindir.

                             Mahkûmlar eşleriyle bu odada görüşecek.

Birkaç sene evvel bir müzik grubu, bir kabadayının Yedikule zindanındaki hayatını anlatan şarkı yaptı. Halbuki Yedikule, Bizans zindanıydı; Osmanlılar zamanında zindan olarak kullanılmadı. Harbe tutuşulan devletin elçisi burada misafir edilirdi. Osmanlılarda hapis cezası ve hapishane yoktu.

Hapis tazyik içindir

İslâm hukukunda esas olan bedenî cezadır. Çünki hapis, suç ve cezanın şahsîliği prensibine aykırıdır. İnsanın ibadetlerini ve himayesi altındakilere karşı mükellefiyetlerini yerine getirmesine engel olur. Suçlunun hapsi, daha ziyade suçlunun masum yakınlarını zarara uğratır. Suçlu, mahbeste, ruh sağlığını kaybeder. Veya yeni bir takım suçlara elverişli hâle gelir. Bu sebeple şer’î hukukta hapis, bir cezadan çok, suçlunun ıslahı için veya bir tedbir olarak meşru kılınmıştır. 1700’lerden evvel Avrupa’da da böyleydi

Eskiden kışın 3-4 ayını hapishanede geçirebilmek için bilerek suç işleyip içeri girenler vardı. Bunlara kış vardiyacısı denirdi. Sıcak, bedava karavana, yatak, saz, söz, garibanların arayıp da bulamadıkları şeydi. Hatta bir de fıkra anlatırlar: Birisi eşek çalmış. Hâkim 2 ay hapsine hüküm vermiş. Bir diyeceğin var mı, diye sorunca, hâkim bey, burada kış uzun sürer, ya bana 4 ay ver, veya müsaade et, bir eşek daha çalayım demiş.

Malî ceza zengine dokunmaz. Hapis cezası berduşa dokunmaz. Ama bedenî ceza, zengin-fakir, kadın-erkek, köylü-şehirli, âlim-câhil, herkese aynı tesir eder. bu sebeple daha adil görülmüştür. Bedenî ceza kırbaç değil, serçe parmak kalınlığında bir değnektir. Yüze, jenital mıntıkaya ve hep aynı yere vurulmaz.

Şer’î hukukta hapis vardır, ama suçun cezası olarak değildir. Cemiyete karışması zararlı olanları tecrid ve bir işe tazyik içindir. Yol kesip, mal ve cana dokunmamış olanlar; mürtedler (dinden çıkanlar); borçlarını yerine getirmeyenler tövbe edinceye ve borcunu ödeyinceye kadar hapsolunurdu. Eminönü’nde şimdi kuyumcular çarşısı olan Babacafer Zindanı bu işe yarardı. Hazret-i Ebû Bekr zamanından itibaren hapishaneler kurulmuştur. Hapis, suçlunun tazyikine elverişli bir mekânda olur. Mahpusa, yatması için basit bir yaygı; ölmeyecek kadar da su ve etmek verilir. Maksat hapiste kendisine bakmak değil, borç ödemeye tazyiktir.  Bu masrafları da kendisi karşılar. Günlük ibadetlerini yapmasına yardımcı olunur. Mahpus, kimseyle görüştürülmez. Ancak hanımının muayyen müddet zarfında kocasının yanında kalması caizdir. Çünki hapis, kadının evlilikten doğan hakkını düşürmez. Mahpeyker Kösem Sultan gibi hayırseverler arada gelip, borç ödeyerek mahkûmların salınmasını temin ederdi.

                                   Baba Cafer Zindanı

Karakola imza

Sürgün cezası da vardır. Bazı suçluların yaşadığı cemiyetten uzaklaşması onun için de, cemiyet için de zaruri görülür. Kalesi olan şehirler tercih edilir. Osmanlılarda sürgün, bir kuleye kapatmak (kulebendlik) veya bir kalede ikamete tâbi tutmak (kalebendlik) şeklinde tatbik olunur. Kalebend olan şahıs, gün içinde serbestçe gezip dolaşır. Bir işle meşgul olabilir. Kale dışına çıkamaz. Muayyen zamanlarda kale kumandanlığına gidip isbat-ı vücud eder. Sinop namlı bir sürgün yeriydi.

Bazı suçların cezası küreğe konulmaktır.  Tersaneye hem harb esirleri, hem de kan dökme, yol kesme, ev basma, kalpazanlık, hırsızlık gibi ağır suç işlediği için mahkûm olanlar getirilirdi. Bunlar donanma seferde iken kürek çeker; sefer dışında da tersânede çalışırdı. Donanma seferde iken emniyet mülahazasıyla kürekçilerin ancak yarısı kürek mahkûmu veya forsa olur; geri kalanı ücretli Müslüman kürekçilerden seçilirdi. Avrupalılar, Kuzey Afrika zindanlarına İtalyan argosunda hamam manasına gelen banyo derdi. Bu sebeple tersaneye de banyol denmiştir.  Kürekli gemiler kalmayınca, devlete ait atölyelerde çalışmaya başladılar. Tersane zindanları Avrupa’da da vardı ve bunların şartları İstanbul’dakinden fevkalâde ağırdı. Banyol, 1863’te kapatıldı. Sultanahmed’de bir devlet hapishanesi tesis edildi. Avrupa tesiriyle hapis cezası verilen suçlar arttırıldı.

                           Sultan Ahmed Hapishanesi. Bugün lüks bir oteldir.

Basit bazı suçlara para cezası verilirdi. Kasden adam öldürme dışındaki katl, yaralama ve dövme suçlarında mahkûm, mağdura veya yakınlarına diyet adıyla bir meblağ para öderdi. Kalpazanlık, karaborsacılık gibi suçlarda, suçlunun mal varlığı veya muayyen bir kısmı müsadere edilirdi.

Bazı suçlarda suçluyu mahkemeye çağırıp, “Sen böyle bir suç işlemişsin!” gibi sözlerle azarlamak ceza yerine geçer.  Yalancı şâhid, dolandırıcı, kumarbaz gibi şahısların, ibret maksadıyla teşhir edilmesi de cezadır. Teşhir; yüzüne kara çalmak, bir merkebe ters bindirip şehirde dolaştırmak, tellal vasıtasıyla suçunu ilân ettirmek, meydanda tomruğa bağlamak şeklinde olabilir. Osmanlılarda, yüz kızartıcı suç işleyenler, umumî meydanlarda ibret için tomruğa bağlanarak teşhir edilirdi.

İbret taşında teşhir

Telâfisi olmadığı için idam cezası nadirdir. Taammüden adam öldürmede ölenin yakınları isterse tatbik olunur. Bir de çocuk kaçırmayı, gaspı, büyücülüğü âdet edenler gibi cemiyet için zararlı olanlara, hâkim veya hükümdar idam cezası verebilir.  Yol kesme suçundan dolayı idama mahkûm olanların cezası alenî infaz olunur ve üç gün kadar teşhir edilir. Bunun dışında idam cezası en seri silahla infaz edilir. Osmanlılarda, Tanzimat devrine kadar, idam edilen suçlulardan bazılarının başının, bir müddet (üç gün kadar) Topkapı Sarayı önündeki ibret taşında (seng-i ibret) teşhir edildiği rivâyet olunur.