ANADOLU’YA OK ATIMI MESAFEDEKİ YUNAN ADALARI

Bazısı Anadolu’ya 2 km mesafedeki Ege adalarının aidiyeti, yıllardır hem ekonomik, hem politik krizlere sebep olmaktadır.
17 Ağustos 2020 Pazartesi
17.08.2020

 

İrili ufaklı on bine yakın ada ve kayalıktan müteşekkil kendine mahsus Ege Denizi’ndeki adalardan sadece bine yakınının bir ismi vardır ve 100 kadarı meskûndur. Anadolu’dan ayrılmış irili ufaklı Ege adaları asırlarca İtalyanların elinde kaldıktan sonra, Osmanlılar tarafından peyderpey fethedildi. Ahalisinin çoğu Rum idi.

Ege adalarının 12 Adalar diye bilinen güneydeki parçası, 1911’de İtalyanlar tarafından işgal edildi. İstanpula (Stampalia), Rodos, Herke (Kharki), Patmos, Leros, Kalimnos, Kerpe (Karpatos), Piskopi, Kaşot (Kasos), İncirli (Nissiros), Lipsos, Simi ve nihayet İstanköy (Kerme) düştü.

15 Ekim 1912 tarihinde İsviçre’de Lozan yakınındaki Uşi’de imzalanan sulh antlaşması, Osmanlıların Libya’yı; İtalyanların da 12 Ada’yı boşaltmasını hükme bağlıyordu. Buna rağmen Balkan Harbi’ni ve Yunanların adaları işgal edebileceğini bahane eden İtalyanlar, adaları boşaltmadı.

12 Ada haricindeki bütün Ege Adaları da aynı sene Balkan Harbi vesilesiyle Yunanlar tarafından işgal edildi. 14 Kasım 1913 tarihli Atina Muahedesi ile Ege adalarının mukadderatı Düvel-i Muazzama’nın kararına bırakıldı. Londra’da toplanan büyük devletlerin murahhasları, 13 Şubat 1914’te Bozcaada, Gökçeada ve Meis hâricindeki bütün Ege Adaları’nı Yunanistan’a bıraktı.

Meis Adası
Meis Adası

Lozan

Lozan Antlaşması’nda, Türk delegeleri, iyi-kötü hak iddia edebilecek pozisyonda iken, yani ellerinde bu iddiayı destekleyecek hukukî kozlar varken, Anadolu’ya 19 km mesafedeki Rodos üzerinde fazla münakaşaya girmedi. Türk-Yunan Harbi’nde ve Lozan müzakerelerinde İtalyanların hep Ankara’yı desteklemelerinin bir mükafatı olmalıydı.

Lozan’ın siyasî mevadda dair birinci kısmının 15. maddesiyle, Türkiye, adalar üzerindeki haklarından vazgeçti. Yani 12 Ada’da fiilen 1912’ye kadar süren Türk hâkimiyeti, Lozan’da resmen sona erdi. Bu adaların silahsızlandırılacağı da Lozan’da kararlaştırıldı.

Aksine hüküm olmadıkça, Anadolu sahillerine 3 milden daha yakın adaların Türkiye’ye ait olacağı meselesini çözmek üzere 1932’de İtalya ile bir mukavele imzalandı. Anadolu’ya 2 km mesafedeki Meis ile Anadolu arasında kalan 30 adadan 19’u Türkiye’ye, 11’i İtalya’ya verildi.

Verelim mi vermeyelim mi

Almanya’ya sempati duysa bile, II.Cihan Harbi’nde güya tarafsız kalan Ankara, Almanların müttefiki İtalyanların, 12 Adalar’a askeri tahşidat (yığınak) yapmasından tedirgin oldu.

Bundan da Türkiye’yi harbe sürüklemeye çalışan Almanya’nın Ankara sefiri Franz Von Papen endişelendi; Hitler ile dışişleri bakanı Ribbentrop’a, 12 Adalar’ın Türkiye’ye verilmesi için İtalya’ya baskı yapmalarını teklif etti. İtalya ile mesele çıkarmak istemeyen Ankara ve Berlin bu teklife kulak asmadı.

Şubat 1941’de İngilizler Meis adasını işgal etti. Böylece 12 Adalar’ı kontrol altında tutabilecekti. Almanlar da Yunanistan’a ait bulunan Ege adalarını işgal etti. Ege suları iyice kızıştı. İngiltere’nin bu fiyaskosu, Türkiye’nin harbe girme projesini zayıflattı.

Bu arada Stalin, 1941 sonunda İngiltere dışişleri bakanı Anthony Eden’e 12 Adalar’ın Türkiye’ye bırakılmasını teklif etti. Stalin’in karşılıksız bir şey vermeyeceğini bilen Ankara sessiz kaldı. Bu karşılık, harbe girmekti. Zaten İngiltere ve Amerika teklifi kabul etmedi.

Gayretkeş Von Papen

1943’de Mussolini’nin devrilmesinden sonra, Rodos ve 12 Adaları işgal eden Almanlar, Yahudi nüfusu yok etti. Şehir, bombardımanda çok zarar gördü. Ankara’nın, dibinde cereyan eden bu hadiselere seyirci kalması, Alman hükümetini Türkiye’nin kendi yanlarında harbe gireceği istikametinde ümitlendirdi. Öyle ki Franz von Papen, 25 Eylül 1943’te 12 Adalar’ın Türkiye’ye verilmesini tekrar teklif etti. Mağlubiyet kıskacındaki İtalya bazı şartlarla buna razı oldu. Ancak İnönü, İngiltere ve Yunanistan ile ihtilafa düşüleceği endişesiyle bu şartları kabul etmedi.

Almanlar 1944 sonunda çekilirken, 12 Ada’yı Yunanların eline geçmesin diye Türkiye’ye devretmek istedi. Ancak zamanın hükümeti buna yanaşmadı. Bu teklifi kabul için artık hem hukukî bir zemin, hem de kâfi kuvvet yoktu. Almanların bu teklifini kabul etmek demek, başta hızla Balkanları işgal eden Rusya olmak üzere müttefiklerin büyük reaksiyonuna sebebiyet verirdi. Üstelik İngiltere, adalara kendi ihtiyacı olduğunu Ankara’ya söylemişti.

Rodos rıhtımında İtalyanlar
Rodos rıhtımında İtalyanlar

Hakiki sebep

Harb sonrasında, adalar halkı, Yunanistan’a bağlanmak istedi. İngiltere, 12 Adalar’ı Yunanistan’a vermek istediğini beyan etti. Tevfik Rüştü Aras ise 12 Adalar’a otonomi verilmesini; halk isterse Yunanistan’a bağlanabileceğini ileri sürdü. Halkın çoğu Rum olduğu için, bundan tabii ne olabilirdi. Hem böylece Türkiye ile Yunanistan dostluğu da pekişmiş olacaktı. Türkiye dışişleri bakanının bu teklifi hayretle karşılandı.

1946 yılında Paris Konferansı’na Türkiye de resmen davet edilmişti. Ancak İnönü, konferansa katılmak istemedi. Böylece, Türkiye’nin, harbe girmediği için, neticesinde de bir menfaat gütmediğini göstermek istiyordu.

10 Şubat 1947’de İtalya’nın Paris Antlaşması’nı imzalaması üzerine 12 Adalar silahsızlandırılmak şartıyla Yunanistan’a bırakıldı. Bu karar Türkiye’de memnuniyetle karşılandı. Ankara, 5 gün sonra bu statüyü tanıdı. Adaları işgal eden İngilizler, 1948’de Yunanistan’a harb tazminatı mukabili olarak devretti. 12 Ada, Genç Yunanistan’ın en son kazandığı topraktır.

II.Cihan Harbi esnasında Yunan Kralı II.Yorgos sürgünde yaşamış; 1946’da tahtına dönmüştü. Ertesi sene vefat edip tahta kardeşi Pavlos geçti. Yeni kral milli birlikten mahrum kargaşa içinde bir ülkenin hükümdarı oldu. Komünistler kuzeyde Epir’deki Koniçe’de Rus peyki bir hükümet kurmuştu. Batı Bloğu, Sovyetlere karşı Kral’ı takviye etmek ve memleketin Rus peykine dönüşmesini önlemek için Rodos ve 12 Ada’yı Yunanistan’a verdiler.

12 Adalara dair Lozan Antlaşması'nın 15.maddesi
12 Adalara dair Lozan Antlaşması'nın 15.maddesi

Kurt politikacı

Yıllar sonra muhalefet, 12 Adalar’ı almak imkânı varken almadığı ve çekingen bir dış politika takip ettiği için zamanın hükümet reisi İnönü’yü suçladılar. 1972’de dışişleri bakanı Çağlayangil, Ankara’nın 12 Adalar’ın görüşüleceği konferansa 2 defa çağrıldığını, İngilizlerin üçüncüde “bari bir müşahit gönderin” dediğini, ancak hükümetin bunlara cevap vermediğini iddia etti.

1976 senesinde dışişleri bakanlığı umumi kâtibi Feridun Cemal Erkin, Paris Konferansı’na Türkiye’nin bizzat davet edildiğini; ancak İnönü hükümetinin “Harbin dışında kaldığımız için, harb ganimetlerinden pay alma hakkımız yoktur” diyerek teklifi reddettiğini; konferansa katılınmış olsaydı, Türkiye’ye yakın adalardan bazıların alma imkânı olacağını; zira sınırların nüfusa göre çizilemeyeceğini söyledi.

12 Adalar, kimine göre İnönü’nün kayıtsızlığı sebebiyle geri alınamamıştır. Kimine göre İnönü burada isabetli davranmış, Almanların tuzağına düşerek başına bela açmaktan kaçınmıştır. İşin esası şudur ki, kurt politikacı İnönü, 12 Adalar’ı alabilseydi, kendisine kaybettiği politik prestiji tekrar kazandıracak bu fırsatı kaçırmazdı.

16 Mayıs 1912 Türk garnizonunun Psitos yakınında General Ameglio'ya teslimi
16 Mayıs 1912 Türk garnizonunun Psitos yakınında General Ameglio'ya teslimi

Kurt Dalaşı

12 Adalar’ın ehemmiyeti, Yunanistan için değil, ama Türkiye için stratejik mevkiinden gelir. Emperyalist bir devletin eline geçip, Ortadoğu ve Asya’daki harekatlar için üs olarak kullanılması tehlikesi Türkiye’yi ürkütmektedir.

12 Adalar’ın ehemmiyeti, 1970’li yıllarda kıta sahanlığı meselesi sebebiyle tekrar mevzubahis oldu. Bir memleketin sahillerinden jeolojik olarak deniz altındaki meyilli uzantısına kıta sahanlığı denir. Beldeden beldeye değişen bu mıntıka, maden cihetiyle ehemmiyetlidir. İrili ufaklı adaların kıta sahanlığının olup olmadığı problemlidir. Zira bunlar, bir kıtanın uzantısıdır. Nitekim Adalet Divanı, Manş Denizi’ndeki Chanell Adaları’nın kıta sahanlığının değil, sadece karasularının olabileceği kararını vermiştir.

Bir ülke sahilinden denize doğru en fazla 12 mile kadar olan mıntıkaya karasuları denir. Bu mıntıkada o devlet hakimdir ve uzunluğunu da kendisi tayin eder. Lozan’da 3 mil olarak tayin edilen karasularını, Yunanistan 1936’da, Türkiye ise 1964’de 6 mile çıkarmıştır. Böylece Ege’nin % 40’ı Yunanistan karasularına dahildir.

Ege’de karasularının 12 mile çıkarılması teşebbüsü, Yunanistan ile Türkiye arasında hep bir problem olmuştur. Bu takdirde Türk tayyarelerinin uçuşu ve balıkçıların avlanması tahdide uğrayacaktır.

Karasularından itibaren 200 mile kadar uzanan mıntıkaya münhasır ekonomik bölge deniyor. Kıta sahanlığında kendiliğinden istifade edebilen bir devlet, ancak ilan etmek şartıyla böyle bir bölgeden faydalanabilir.

Ege’nin kuzeyinde petrol ve gaz sondajı sebebiyle 1970’lerden itibaren iki memleketin arası gayet gergindir. 1973’te Çandarlı muhribinin, 1976’da MTA’ya ait Hora sismik araştırma gemisinin, 1987’de Piri Reis gemisinin Ege’ye açılmasıyla sık sık harbin eşiğine kadar gelinen krizler yaşanmış; bir türlü Lahey Adalet Divanı’na götürülemeyen ihtilaf, kangren olmuştur.

1988’de Turgut Özal ve Andreas Papandreu’nun önayak olduğu sulh kısa sürmüş; Muğla’nın birkaç km açığındaki Kardak kayalarının kime ait olduğuna dair çıkan kriz, ABD ve NATO’nun araya girmesiyle çözülmüştür.

Mehazlar: Ali Kurumahmut, Ege’de Temel Sorun, Egemenliği Tartışmalı Adalar; Ayşe Hür, Ege Adalarıın Geri Almak Mümkün müydü? Cüneyt Arcayürek, İkinci Dünya Savaşı ve İki Cephede Türkiye; Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl; İsmet İnönü, Hatıralar; Necdet Hayta, 1911’den Günümüze Ege Adaları Sorunu; Sırrı Erinç, Talip Yücel, Ege Denizi,Türkiye ile Komşu Ege Adaları; Yaşar Semiz -Güngör Toplu, Ege Adaları Tartışması ve Türkiye; Yeter Mengeş, İkinci Dünya Savaşı’nda Menteşe (Rodos, 12 Ada Ve Meis) Adaları.