PEYGAMBERİMİZİN ARKADAŞLARI, GÖKTEKİ YILDIZLAR GİBİDİR

Sahabe-i kiram sayesinde İslâmiyet, bugüne kadar değişmeden saf ve doğru bir şekilde intikal etti.
27 Nisan 2020 Pazartesi
27.04.2020

Sahabe-i kiram sayesinde İslâmiyet, bugüne kadar değişmeden saf ve doğru bir şekilde intikal etti.

Tarih boyunca her peygamberin yardımcıları olmuş; bu müstesna insanlar, o dini yaymak hususunda gayret göstermiştir. İsa aleyhisselamın arkadaşları olan havâriler Kur’an-ı kerimde övülür. Ama bunların hiç biri Muhammed aleyhisselamın arkadaşları kadar faideli olamamış; onların derecesine ulaşamamıştır.

Sahâbî, sohbet (arkadaşlık) kökündendir. Çokluk hali sahâbe veya ashâb gelir. Peygamber’in vefatından sonra ashâbı, İslâmiyetin hükümlerini yaymak için yeryüzüne dağıldı. Başka memleketlere yerleşti.

Hazret-i Ali, Sad bin Ebî Vakkas, Abdullah bin Mes’ûd, Ammâr bin Yâsir, Ebû Mûsâ el-Eş’arî, Mugîre bin Şu’be, Enes bin Mâlik, Huzeyfe bin el-Yemân, Abdullah bin Abbâs, İmrân bin Husayn Kûfe’ye yerleşti.

Muaz bin Cebel, Ebu’d-Derdâ, Muâviye bin Ebî Süfyan, Şam’da; Amr bin el-Âs ve oğlu Abdullah, Mısır’a; Ukbe bin Âmir, Muâviye bin Hadîc, Ebû Lübâbe, Ruveyfi bin Sâbit, Kuzey Afrika’da yurt tuttu.

Peygamber hanımlarından başka, Zeyd bin Sâbit, Abdullah bin Ömer, Übeyy bin Kâ’b, Talha bin Ubeydullah, Abdurrahman bin Avf, Ebû Hüreyre gibi sahâbîler ise Medine-i Münevvere’de kaldı.


Yüksek hocalar

Sahâbenin her biri, gittikleri şehirlerde ders halkası kurarak talebe yetiştirdi. Meselâ, Kûfe’de Abdullah bin Mesud, Medine’de Abdullah bin Ömer, Mekke’de Abdullah bin Abbâs, Basra’da Ebû Mûsâ el-Eş’arî, Mısır’da Abdullah bin Amr bin el-Âs, Şam’da Muaz bin Cebel en meşhur ders halkalarının üstadları idi.

Bu sahâbîler, bulundukları şehirlerdeki büyük mescidlerde, Hazret-i Peygamber devrindeki usule uygun olarak ders verdiler. İslâm dininin esaslarını, Kur’an-ı kerîmin okunuşunu ve tefsirini, Peygamber’in hayatını ve sünnetini insanlara bildirdiler.

Böylece Kûfe medresesi, Hicaz medresesi, Şam medresesi gibi farklı ilmî usullere ve çeşitli hukukî telâkkilere sahip ekoller belirmeye başladı. Nitekim bunlardan bir kısmı reye sıkça müracaat etmekte; diğer bir kısmı ise ihtiyaç olmadıkça reyden kaçınmaktadır. Sahâbenin ancak bir kısmı fıkıhta öne çıkmış; bir kısmı yalnızca hadîs rivâyeti ile tanınmıştır.

İslâmiyet, sahâbe sayesinde bugüne kadar değişmeden saf ve doğru bir şekilde intikal etti. Kur’an-ı kerimi mushaf haline getirerek tahriften kurtardıkları gibi, peygamberin sünnetini de yazılı ve sözlü olarak titizlikle muhafaza ettiler. Günümüze kadar intikal eden bilgiler hep bunlardan gelmektedir. Bu sebeple sahâbenin hizmeti pek büyüktür. Hadis-i şerifte, “En hayırlı devir, beni görenlerin devridir” buyuruldu. (Müslim, Ebû Dâvud, Ahmed)

Kur’an-ı kerimde Allah’ın onlardan, onların da Allah’tan razı olduğu beyan edilir. Allah’ın sıfatları ezeli ve ebedi olduğuna göre, Allah onları Cenab-ı Peygamber’e layık arkadaş olarak yaratmıştır. Beşeriyet hasebiyle işledikleri kabahatleri de affetmiştir. Resul-i Ekrem, “Eshâbım bir hata işlese, Allah benimle olan alakalarından dolayı onları mağfiret eder” buyurdu. (İbn Asâkir)

Sahâbî kimdir?

Sahâbî, Hazret-i Peygamber’i diri ve peygamber iken bir an gören ve bu şekilde iman ile vefat eden erkek ve kadın, büyük ve küçük müslümanlardır. Müslüman olmadan görüp, Hazret-i Peygamber'in vefatından sonra müslüman olana, Sahâbî denmez.

Rivayet olunur ki, Hazret-i Peygamber'in vefatında 124 binden fazla sahâbî vardı. Sahabenin hayatını anlatan nice kitaplar vardır. İbn Esir’in Üsüdülgâbe, İbn Sa’d’ın el-İstiâb ve İbn Hacer’in el-İsâbe kitabı en meşhurdur. Bunlarda 10 bine yakın sahâbînin ismi vardır.

Sahâbenin en üstünü, sırasıyla cennetle müjdelenen on kişidir: Hazret-i Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali, Talha, Zübeyr, Saîd bin Zeyd, Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh, Sad ibn Ebî Vakkâs, Abdurrahman bin Avf. Bunları takiben Ehl-i Bedir, Ehl-i Uhud ve Ehl-i Bîat-ı Rıdvan gelir. Sonra Mekke'nin fethi ve akabinde müslüman olanlardır.

Sahabe ve ictihad

Sohbet-i nebevîde bulundukları, vahyi ve sünneti bizzat müşahede ettikleri için, İmam Busayrî ve İbn Hacer el-Heytemî gibi âlimler sahâbenin hepsini müctehid kabul eder. “İşlerinde onlarla istişâre et!” âyet-i kerimesi (Âlü İmrân, 159) ve “Eshâbımın hangisine uyarsanız, hidâyeti bulursunuz” (Beyhekî, Ebû Nasr) hadîs-i şerifi gösteriyor ki sahâbenin hepsi müctehiddir.

Ebû İshak eş-Şirâzî ve İmam Gazâlî gibi âlimler ise sahâbenin ancak fetvâ verenlerinin müctehid olduğunu söyler. Bu iki sözün arası şöyle bulunur: Ancak hakikatte, fıkıhta derinleşmiş olan bazısı ictihadda bulunmuş; diğerleri ictihad etmeyerek onları taklid etmiştir.  Müctehid ictihad etmemişse, başka bir müctehidi taklid edebilir.

Sahâbî Kavli

Sahâbe’nin rivâyet ettiği hadîslerin ve bunlardan ittifakla rivâyet edilen görüşlerin şer’en bağlayıcı olduğunda şüphe yoktur. Çünki bunlar sünnet ve icmâ demektir.

Fakihler içtihat ederken, Kur’an, sünnet ve icmâda bir hüküm bulunmadığı zaman Sahâbîlerin fetvalarına, yani fıkhî görüşlerine müracaat ederdi. Çünki bunların Kitap ve Sünnet’e dayanmak ihtimali çok yüksektir. Nitekim “Muhacirler ve ensarın ilkleriyle onlara güzellikle uyanlardan (ittibâ) Allah razı olmuştur” (Tevbe, 100) meâlindeki âyet ve “Benden sonra sünnetime ve râşid halîfelerimin sünnetine uyun” (Tirmizî, İbn Mâce, Ebû Dâvud, Ahmed) hadîsi buna delâlet eder.

İmam Ebû Hanîfe, “Bir meseleye dair Kur’an, sünnet ve icmâda hüküm yoksa Sahâbe’nin kavillerini araştırırım, bunlardan herhangi birini seçerim” buyurmuştur. En fakih olanlarından, nasslara ve kıyasa en yakın bulduğu kavli seçerdi.

Kıyasla anlaşılamayan hususlarda sahâbî kavli mutlaka hüccettir. Meselâ,  hayzın asgari müddetinin 3, azami müddetinin 10 gün olduğu Enes bin Mâlik ve Osman bin Ebi’l-Âs’ın, nifasın azami müddetinin 40 gün olduğu da Osman bin Ebi’l-Âs’ın kavlidir.

Fıtra olarak buğdaydan yarım sa’ (1750 gr) verilmesi, Hazret-i Ömer ve Muaviye’nin kavlidir. Dede varken, kardeşlerin miras alamaması, Ebû Bekr, Ömer ve İbn Abbas kavlidir. Gusülde ağzı ve burnu yıkamanın farz olması, İbn Abbas kavlidir. Bir gün ve geceden az süren baygınlıkta namazların kaza edilmesi, Ammar kavlidir. Radıyallahü anhüm.