HİNDİSTAN’DA MÜSLÜMANLARA OYNANAN OYUN

Hindistan’da bir zamandır salgın gölgesinde kalıp unutulan hâdiseler yaşanıyor; câmilere tecavüzler yapılıyor, Müslümanlar taciz ediliyor. Bunun en mühim sebebi, İngiltere’nin vaktiyle takip ettiği “Parçala, hükmet!” siyaseti ile buna âlet olan milli! kahramanlardır.
6 Nisan 2020 Pazartesi
6.04.2020

Hindistan’da bir zamandır salgın gölgesinde kalıp unutulan hâdiseler yaşanıyor; câmilere tecavüzler yapılıyor, Müslümanlar taciz ediliyor. Bunun en mühim sebebi, İngiltere’nin vaktiyle takip ettiği “Parçala, hükmet!” siyaseti ile buna âlet olan milli! kahramanlardır.

XI.asırda İslâmiyetle tanışan ve nüfusunun haylisi Müslüman olan Hindistan kıtasını asırlarca Müslüman Türkler idare etti. XVII.asır sonlarından itibaren ticaret vesilesiyle Avrupalı sömürgecilerin iştahını çeken kıta, yavaş yavaş İngiliz hakimiyetine girdi. 1858 tarihinde son hükümdar Bahadır Şah tahttan indirilip sürgüne gönderilerek Hindistan tamamen İngiliz müstemlekesi oldu. Zenginlikleri sebebiyle, tacın en kıymetli incisi idi. Hindistan deyince, bugünki Pakistan, Bangladeş, Burma (Myammar) ve Nepal’i de anlamak lazımdır.

İngiliz emperyalizmine karşı 1857 ayaklanması kanlı bir şekilde bastırıldı. Bunun kıvılcımı, Hindli askerlerin gemiye kast kaidelerine aykırı bindirilmesi; ayrıca Hind birliklerine verilen tüfeklere doldurmak için ısırılıp koparılması gereken mermi uçlarının inek ve domuz yağıyla sıvanmış olması idi. İngilizler siyasi menfaat icabı isyanın mesuliyetini, Müslümanlara yükledi.


İngiliz Hindliler

İngiliz idaresi, karmaşık Hind cemiyetinde yeni dinamikler meydana getirdi. Yeni kurulan mektepler ve üniversitelerde yetişen, hatta İngiltere’de tahsil gören Hindli gençler, İngiliz gibi yaşamaya ve düşünmeye başladılar. Memuriyetlerde istihdam edildiler. Avukatlık, gazetecilik, öğretmenlik yaptılar.

Bu, muhafazakar kitlede reaksiyona sebebiyet verdi. 1885’te Bombay’da yapılan ve katılanların beşte dördünün Hindu olduğu Milli Kongre, İngiliz hükümetine ultimatom verdi. Londra’nın ciddiye almadığı hareket giderek büyüdü. Lord Curzon’un baskıcı valiliği, Kongre Partisi’ni güçlendirdi ve radikalleştirdi. Ekonomik boykot, İngiliz idaresini sarstı. 1906’da istiklal talebi dile getirildi. Kongre Partisi’ne mukabil Müslümanlar da Müslüman Ligi’ni kurdu.

İngiltere, kıtayı kaybetmemek için yumuşak bir siyasete döndü. Halka bazı siyasi haklar tanındı. Bu yüzden I.Cihan Harbi’ne katılma istikametindeki çağrıya Kongre Partisi müsbet cevap verirken, halifeye bağlı Müslümanlar çekingen durdular. Harbe 1 milyon Hindli asker sürüldü; 100 bini öldü veya sakat kaldı. Hilafet Hareketi, İngilizlerin Osmanlı halifeliğine karşı tavırlarına karşı çıktı. Bu, İngiltere’nin Anadolu’daki siyasetini Ankara lehine değiştirmesine sebep oldu.

Parçala, hükmet!

İngiliz hükümeti, yükselen milliyetçiliği kırmak adına Hindistan için azalarının çoğu seçimle gelen hususi meclis ve kabine kurdu. Kongre Partisi buna karşı çıktı. Ghandi, 1920 senesinde memleket çapında satyagraha denilen bir sivil itaatsizlik hareketi başlattı. İngiliz malları, mektepleri, mahkemeleri, unvanları, vergileri ve seçimlerini boykota çağırdı. Bu daveti büyük kabul gördü. Gandhi, fanatik bir Hindu değildi; üstelik yakınlık duyduğu Müslümanları da bu harekete almak istedi, ama Cinnah karşı çıktı.

Gandhi 1922’de tevkif edilerek hapse atıldı. Bayrağı Nehru aldı. İki meclisli parlamentoya sahip merkezi bir dominyon statüsünü müdafaa etti. Eyaletlere otonomi tanınmasına dair gevşek bir federasyondan yana olan Cinnah, Ağa Han’ın tesiriyle buna karşı çıktı.

Gandhi 1931’de siyasi mahkûmların serbest bırakılması mukabilinde İngilizler ile anlaştı. Bu sefer Nehru, Kongre’den ayrılıp sosyalist partiyi kurdu. Hindularla Müslümanların ittifakını bozan; Hinduları da bölen İngiltere, “Parçala, hükmet!” politikası çerçevesinde bütün dini/etnik/sosyal azınlıkların ayrı seçimlere tabi olmasına dair sistemin korunacağını duyurdu. 1935’te Hindistan idaresi kanunu ile her eyalete, otonom idare hakkı tanındı. Her eyalette seçimi Kongre Partisi kazandı. Müslüman Ligi hiçbir yerde ekseriyeti alamadı.


Gandhi ve Cinnah

Çekin elinizi

II.Cihan Harbi esnasında Ghandi, “Hindistandan elinizi çekin!” sloganıyla İngilizlere karşı çıktı. Müslümanların ayrı bir devlet isteyip istenmediğinin referanduma arzedilmesini ileri attı. İngiltere’de seçimi kazanan işçi partisi, Hindistan’a istiklal sözü verdi. Böylece kıtada İngiliz hakimiyeti 1947 yılına kadar devam etti.

Harbi büyük kayıplarla da olsa kazanan İngiltere, Birleşmiş Milletler (yani dünyanın yeni efendisi ABD) baskısıyla sömürgelerinin çoğunu bırakmak mecburiyetinde kaldı. Her yerde olduğu gibi, giderayak hiç değilse kendi yetiştirdiği kimseleri bırakmak, böylece kendisi için en menfaatli statüyü muhafaza etmek, İngiliz emperyalizminin âdeti olmuştur.

1946 seçimlerinde Kongre Partisi ve Müslüman Ligi iki büyük güç olarak ortaya çıktı. Hindistan meclisinde ekseriyeti Hindular aldı; Müslümanlara ayrılan sandalyelerin hepsini Müslüman Ligi kazandı. Müslümanlar sadece Sind ve Bengal’de mahalli idareyi alabildi. İngiltere, eyaletlerin Müslüman veya Hindu ekseriyete göre tanzimini ileri sürdü. İki taraf da buna yanaşmadı. Cinnah’ın tertiplediği nümayişler, dehşete dönüştü. Kan gövdeyi götürdü. Kalküta’da üç günde 4 bin kişi öldürüldü. Kongre Partisi iç harbe mani olmak için tavize yanaştı.


Cinnah, Lord Mountbatten ailesiyle

Arslan payı Hindulara

Şimdiki kraliçenin kocası Edinburgh Dükü Philip’in dayısı Lord Mountbatten, Hindistan’ın son kral naibidir. İki tarafa da ülkenin bölünmesine dair teklifi kabul ettirdi. Kongre Partisi’nin elindeki eyaletlerin Hinduların elinde kalması, Müslüman Ligi’nin ekseriyette olduğu Sind, Belucistan ve kuzeybatı Hindistan ile Pencap ve Bengal’de referanduma gidilmesi kararlaştırıldı. Böylece 15 ağustos 1947’de Hindistan ve Pakistan adında iki ayrı devlet kuruldu.

İş bu kadar basit değildi. Maddi varlıkların taksimi, memuriyetlerin ayrılması, Pencap ve Bengal’de sınırın çizilmesi ve 600 civarındaki otonom devletin pozisyonunun tayini gibi mühim meselelerin aşılması lazımdı. Bunun için bir komisyon kuruldu. Tabii kaynakların ve yatırımların çoğunun yer aldığı Hindistan bundan kazançlı çıktı. Müslümanların elinde fakir mıntıkalar kaldı.

Memuriyetlerin ayrılması şahsi tercihe bırakıldı. Sınırların tesbiti çok daha zor oldu. Çoğu Müslüman olan bütün otonom eyaletlerin hükümdarları, tahtlarını kaybettiler. Hindular verilen, ama ekseriyeti Müslüman olan Keşmir, iki devlet arasında kanlı çarpışmalara sebep oldu ve bugün bile ihtilaf sebebidir (İngiliz siyaseti).

En acısı, tarihin en büyük mülteci problemi doğdu. İki taraftan da 18 milyon mülteci yer değiştirdi. Bu esnada çıkan müsademelerde 200 bin kişi hayatını kaybetti. 1971’de Doğu Pakistan (Bengaldeş), ayrıldı. Bu esnada 10 milyon kişi mülteci oldu.


Mr. Cinnah

Muhammed Ali Cinnah (1876-1948), Şia’nın aşırı kollarından İsmailiye mezhebine mensup Karaçili zengin bir tüccarın oğlu idi. İngiltere’de tahsil görüp, avukat oldu. 1896’da memlekete dönüp Bombay’da avukatlık yaptı. Zamanla çok şöhret kazandı. Bombaylı bir Zerdüşt milyonerin kızı ile evlendi. İngiliz siyasi müesseselerine hayrandı. Liberal ve demokrattı. Hindistan halkı arasında müşterek milli şuur meydana getirme taraftarıydı. Onun için Müslümanların menfaati değil, Hindistan’ın menfaati mevzubahisti. Bu sebeple Kongre Partisi’ne katılarak siyasete girdi. Zamanla Müslümanların ayrı bir lig teşkil ederek güçlenmesi üzerine farklı bir politikaya döndü. Müslümanların lideri olmak hevesine kapıldı. Hindistan meselesine Gandhi’nin bakış açısından bakmayı reddetti. Pasif mukavemete karşı çıktı. Hindu ve Müslümanların beraberce yaşayacağı birleşik Hindistan fikrine karşı çıktı.

Müslümanlar kendisini milliyetçilikle suçladı. Kongre Partisi’nin Müslümanları dışladığı gerekçesiyle ümitsizliğe kapıldı ve 1930’da İngiltere’ye gitti. 5 sene sonra döndü. Artık orada ne olduysa oldu; giderek güçlenen istiklal taraftarı Müslüman hareketin lideri olarak ortaya çıktı. 1939’da topladığı Müslüman Ligi, ayrı bir Müslüman devlet kararı aldı. İngiltere, görünüşte Hindistan birliğinden yana idi. Ama el altından Cinnah’ı destekliyor; Gandhi’yi engelliyordu. Cinnah, politikasını öyle ustalıkla yürüttü ki, İngiltere de, Kongre Partisi de bölünmeye razı oldu. Cinnah, Pakistan adı verilen yeni devletin reisi oldu. (Pakistan: Pencap, Afganya, Keşmir ve Sind ülkesi)


Avukat Cinnah

Cinnah, soğukkanlı ve mantıklıydı. Oyunu kaidelerine göre oynardı. Çok kibardı. İngiliz aristokratları gibi giyinirdi. İngiliz gibi düşünen ve yaşayan bir şahsiyetti. Tam bir Avrupalı şahsiyeti sebebiyle, çevresinde Mr. Cinnah diye anılırdı. Ana dilini iyi bilmez, konuşmalarını daha ziyade İngilizce yapardı. Mezhebini ön plana çıkarmaz, pozisyonu itibariyle kendisini sadece Müslüman olarak vasıflandırırdı. İslâmî bir hayatı olmamasına rağmen, yeni kurulacak devletin dininin İslâm olacağını deklare etmiş; ama bu hususta müşahhas bir adım atmaktan kaçınmıştır. Zira İslâmî bir davası hiç olmamıştır. Bugün bile Pakistan, müstakildir ama, bir yığın problemin arasında boğulmuştur. Hindistan’daki Müslümanlar ise eski ihtişamlı günlerinin gölgesinde Hindu hükümet tarafından ezilmektedir.

Gerek şahsiyetinde, gerekse takip ettiği politikada kendisine en çok tesir eden kişinin Atatürk olduğunu bizzat söylemiş; bu sebeple Pakistan meclisi kendisine kâid-i azam (ulu önder) unvanı vermiştir. Bu esnada yaptığı konuşmada Liyakat Ali Han kendisini “Devletimizin Atatürk’ü” diyerek alkışlamıştır. Milli kahramanların ekserisi siyasi suç sebebiyle hapse atılmış, sürgün edilmiş, hatta idama mahkûm edilmiş olmasına rağmen, Müslümanlar o kadar saf ve çaresizdi ki, Cinnah hiç bunlara ihtiyaç kalmadan milli kahraman olmayı becermiştir.


Cinnah ve Nehru

Yarı çıplak derviş

Churchill’in yarı çıplak derviş diye andığı Mahatma Gandhi, Cinnah gibi Londra’da hukuk okudu. Bombay’da avukatlık yaptı. Gençliğinde Boer Harbi’ne gönüllü gitti; hatta İngilizler için bir Hind tugayı kurdu. Fikri yapısı Güney Afrika’da teşekkül etti. Irkçılıkla mücadele etti. 1919’dan itibaren İngiliz hâkimiyetine karşı çıktı. Kongre Partisi’ni teşkilatlandırdı. Pasif direnişi kitle hareketine dönüşünce, 6 yıl hapse mahkûm oldu.

Kast sistemini kaldırmak maksadıyla, 1934’te politikadan ayrılarak bir köye yerleşti. II. Cihan Harbi’nden sonra politikaya döndü. Birleşik Hindistan için uğraştı. Hindistan’ın bölünmesi onu hayal kırıklığına uğrattı. 1948’de bir Hindu terörist tarafından öldürüldü. İngiliz İmparatorluğu’nun dağılmasında mühim bir rol oynamıştır. Arabulucu ve uzlaştırıcı biri olmasına rağmen, çok kesimin düşmanlığını çekmiştir.

Felsefesinin esasını fakir görünmek ve teknolojiye muhalefet teşkil ederdi. Çıkrık ve sabanın basitliğini idealize ederdi.   İnsanlık adına acı çeken, fedakâr, saf ve pasif bir politikacı imajı vardır. Bu, aslında bir sosyal proje olarak görülür. Zira insan, sade yaşayanlara saygı duyar. Halbuki böylelerinin çoğunun nefsi bundan zevk almaktadır. Kimine göre bu hayat tarzı, şuurlu bir gösteriden ibaretti.

Churchill, Gandhi’nin açlık grevinde portakal suyu içip, vücuduna besleyici yağ sürdüğünü haber alınca, mecliste “Bu bir oruç değil, beslenme değişikliğidir” demişti. İngilizlerin hayranlık, kızgınlık, alay ve şüphe ile karışık baktığı Gandhi’nin doğumunun 100. Yılında (1969) Londra’da bir heykeli dikilmiştir. Barışçı, aydın ve liberal politikanın sembolü olmuştur. Gandhi bölünmeye hep karşı çıkarken, Nehru razı olmuş; böylece ölene kadar Hindistan’ın başında kalabilmiştir. İndira Gandhi, Nehru’nun kızıdır.



Gandhi ve Lord Mountbatten